29 Eylül 2010 Çarşamba

Havale Masrafları ve Merkez Bankası’nın kararı



Geçtiğimiz hafta bankacılık sektörü oldukça hareketli bir hafta geçirdi. Özetlemek gerekirse; Devlet Bakanı Ali Babacan’ın “bankalar eline düşeni affetmiyor” açıklaması ile gözler bankaların müşterilerinden aldıkları komisyonlara çevrildi. Bu açıklamanın ardından Ankara Ticaret Odası başkanı Sinan Aygün “Bankaların komisyon çarkı taksimetreden daha hızlı dönüyor” diyerek olayı somutlaştırdı. Çeşitli bankalardan şehir içi bir şubeden diğerine 1,000 TL havale yaparak bazı bankaların aldıkları havale ücretlerini açıklayan Aygün, aynı işlem için bankaların 10 TL ile 50 TL arasında ücret almasını eleştirdi ve “bankacılık hizmetlerinde maliyetle fiyat arasında bir ilişki bulunmadığı ortaya çıktı” dedi. Bankalara ikinci sürpriz ise Merkez Bankası’ndan geldi. Merkez Bankası, bankaların topladıkları 100 TL mevduatın daha önce 5 TL’sini kendi hesabına alırken (munzam karşılık) yaptığı açıklama ile bunu önce %5,5’e çıkardı ve ekledi “bundan sonra munzam karşılıklara faiz uygulamasına son verilmiştir”

Tüm bu gelişmeleri yorumlamak gerekirse, öncelikle havale, bankaların müşterilerine sunduğu bir hizmettir. Hizmetler fiyatlandırılması en zor ürünlerdir. Bankacılık sektöründe bu tür hizmetlerin fiyatlandırılmasında maliyet esaslı fiyatlandırma yapılmıyor. Bu yüzden 100 metre mesafedeki iki şubeye para transferi ile birbirine en uzak mesafede bulunan iki farklı ildeki şubelere para transferi aynı şekilde tek tarife üzerinden fiyatlandırılıyor. Peki fiyatlama neye göre yapılıyor: bankalar bu hizmetlerin fiyatlandırılmasında “lideri izleme” olarak adlandırılan yöntemi kullanıyorlar. Yani sektör lideri bankaların (İş Bankası, Garanti, Akbank ve Yapı Kredi) fiyatlamaları diğer bankalara örnek oluyor ve “dört büyükler”in fiyatlamaları diğerlerine baz teşkil ediyor. Geçtiğimiz hafta hararetli bir şekilde gündemde yer alan havale masraflarına bakıldığında bankaların 1,000 TL (kasadan kasaya) havale için aldıkları ücretlere göre üç gruplamadan söz edilebilir. İlki en az masraf alan bankalar, 10 TL-30 TL, Kuveyt Türk, Ziraat Bankası, Albaraka, Şekerbank, Bank Asya, Türkiye Finans ve Denizbank. İkinci grup orta derecede masraf alanlar,30 TL-45 TL, Vakıfbank, Halkbank, HSBC, ING, Fortis, Finansbank, Garanti ve İş Bankası. Son sınıflama ise en çok masraf alan bankalar, 50 TL-55 TL, Akbank, Yapı Kredi ve TEB. (21.09.2010 itibarıyla bankaların internet siteleri)

Bankalar, müşterilerden talep ettikleri ücret ve komisyonları şubelerinde ve internet sitelerinde duyurmak, ilan etmek durumundalar. Bankalarla çalışmak durumunda olan müşterilere düşen ise bankalar arasındaki karşılaştırmayı akıllıca yaparak etik çalışan, mümkün mertebe etik çalışmaya gayret edenleri diğerlerinin arasından ayıklamak ve tercihini doğru yapmak.

Merkez Bankası’nın faizleri Cumhuriyet tarihinin en dip noktasına çekmesiyle kar marjları iyiden iyiye daralan ve bu yüzden de komisyonlara yüklenen bankalar şimdilerde munzam karşılık oranlarının arttırılması ve Merkez Bankası’ndan aldıkları faizlerin kesilmesine karşı strateji geliştirmeye çalışıyorlar. Topladıkları her 100 TL’nin 5,5 TL’sini Merkez Bankası’nın hesabına yatıracaklar ve 2001’den beri bu paralar için aldıkları faizi de bundan sonra alamayacaklar. Katılım bankalarının alıp zaten gelir yazamadıkları bu faiz gelirinin kesilmesiyle mevduat bankaları geçen seneki karlarının neredeyse %5’ine tekabül eden yaklaşık 1 milyar TL’lik gelirden mahrum kalıyorlar. Bu gelişme üzerine bankaların mevduat maliyetlerini düşürmeleri gerekiyor, bundan sonra öncelik mevduat müşterileri yerine sendikasyon kredileri olabilir. Mevduatla kredi oranları arasındaki marjı tekrar arttırmaları da sürpriz olmayacak.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Ortak ATM’ler



Çok yaygın ATM ağı bulunan bir iki büyük bankanın ağırdan almasına rağmen Ortak ATM Sistemi, 10 bankanın ortağı olduğu ve yaygın şube ağı bulunan diğer tüm bankaların da üye olduğu, kartlı ödeme sistemlerinde standartları belirleyen Bankalararası Kart Merkezi’nin (BKM) koordinatörlüğünde oluşturuldu ve kullanıma sunuldu. Bankalar 1 Ekim 2009 tarihinden itibaren Ortak ATM uygulamasına geçtiler. Bu tarihe kadar her bankanın müşterisi sadece kendi banka kartıyla (ATM kartıyla) kendi ATM’sinden işlem yapabiliyordu.
Sistemin BKM tarafından kullanım ücretlerine değinilmeden ilan edilmesi, alınan ücretlere ilk etapta tepkinin büyük olmasına yol açtıysa da müşterilerin artık ortak ATM kullanım ücretlerini öğrenmesiyle tepkiler yerini kabullenmeye bıraktı. Ücretlendirme konusunda sistem basit aslında: elinizde hangi bankanın ATM kartı varsa, hangi bankanın ATM kartıyla işlem yapacaksanız o bankanın belirlediği ücreti ödersiniz. Para çekeceğiniz yahut bakiye sorgulayacağınız ATM’nin hangi bankaya ait olduğunun bir önemi yok.
Sorulan ilk soru “neden bankalar para çekme ve bakiye sorgulama işlemleri için müşterilerinden para alıyorlar?” Sistemin düzenleyicisi BKM’nin düzenlemesi gereği, ATM’si kullanılan bankaya belli bir oran ve tutarda komisyon ödeniliyor. Yani A bankasının müşterisi A bankasının kartıyla B bankasının ATM’sinden işlem yaptığında (işlemden kasıt sadece para çekme ve/veya bakiye sorgulamadır) A bankası kendi müşterisi onun ATM’sini kullandığı için B bankasına minimum bir komisyon öder. Bu minimum komisyon, yapılan işlemin masrafıdır.
İkinci soru “işlem ücretleri bankadan bankaya neden farklılık arz ediyor?” Bunun cevabı basit: bazı bankalar, müşterilerinden sadece bankaya mal olan masrafı alırken (aşağıdaki tabloda en dipteki 5 banka) bazı bankalar da işlemlerden kaynaklanan masrafın yanı sıra müşterilerinden fazladan komisyon alıyorlar (aşağıdaki tabloda en dipteki 5 banka haricindeki bankalar) Fazladan komisyon alan bankaların iki temel amacı var. İlki sistemden ekstradan gelir elde etmek. İkincisi, müşterilerinin başka bankalarla tanışmalarına vesile olma ihtimali bulunması dolayısıyla, ATM’sinden para çekmek için dahi olsa, onun başka bankalara gitmesine mani olmak.
Haziran sonu itibarıyla yaklaşık 67 milyon ATM kartı ve 25,300 adet ATM ile büyük bir pazar söz konusu. Aşağıdaki tabloda bankaların internet sitelerinden derlenen güncel ortak ATM kullanım ücretleri-oranları yer alıyor. Bu tablodaki bankaların müşterileri hangi bankanın ATM’sinden işlem yaparlarsa yapsınlar aşağıdaki komisyonları ödüyorlar. (100 TL nakit çekim için müşterilerinden en çok komisyon alan bankadan en az alan bankaya göre sıralama)
Banka 100 TL nakit çekim için aldığı ücret
Vakıfbank 4,50 TL
Akbank 4 TL
Fortis 4 TL
Garanti 4 TL
HSBC 4 TL
TEB 4 TL
Yapıkredi 4 TL
Bank Asya 3,50 TL
ING 3,50 TL
Finansbank 3 TL
İş Bankası 2,70 TL
Halk Bank 2,50 TL
Denizbank 2 TL
Kuveyt Türk 1,76 TL
Şekerbank 1,76 TL
Albaraka 1,75 TL
Türkiye Finans 1,75 TL
Ziraat Bankası 1,75 TL

21 Eylül 2010 Salı

Bankaların şube başına düşen mevduat ve kredi tutarlarına göre sıralaması, 2010 yarı dönem itibarıyla

Toplam tasarruf mevduatında ilk üç banka ve son üç banka sıralamasında geçtiğimiz çeyrek döneme göre bir farklılık yok



Toplam Mevduatta ilk üç banka sıralaması geçtiğimiz dönem ile aynı. Son üç banka sıralamasında Şekerbank ve Fortis en sonda yer almaya devam ederken Denizbank bir üst basamağa çıkıp TEB’i sondan üçüncülüğe itti


Yabancı Para tasarruf mevduatında ilk üç banka ve son üç banka sıralamasında geçtiğimiz çeyrek döneme göre bir farklılık yok

TL tasarruf mevduatında ilk üç banka ve son üç banka sıralamasında geçtiğimiz çeyrek döneme göre bir farklılık yok



Konut kredilerinde ilk üç banka ve son üç banka sıralamasında geçtiğimiz çeyrek döneme göre bir farklılık yok; sadece geçen dönem sondan ikinci olan TEB, Albaraka’yı geçerek sondan ikincilikten sondan üçüncülüğe çıktı



Taşıt kredilerinde ilk üç banka geçen dönemki ile aynı, sıralamada ufak bir farkla: lider olan ING durumunu korumaya devam ederken Yapı Kredi, Garanti’yi ikincilikten alarak üçüncülüğe itti. Son üç banka sıralaması ile geçen döneme göre bir değişiklik göstermiyor

15 Eylül 2010 Çarşamba

Katılım Bankaları



İsimleri 2006 yılında “Katılım Bankası” olarak düzenlenen bu kurumlar “Özel Finans Kurumu” olarak Turgut Özal hükümetinin bakanlar kurulu kârarıyla 1983 yılında faaliyet izni almışlar, 1985 yılında da ilk Katılım bankası faaliyete başlamıştır. Kuruluş amaçları Türk Bankacılık sistemine yeni bir alternatif sunmak değil “para satan” mevduat bankalarıyla çalışmak istemeyen ve bu yüzden de birikimlerini yastık altında muhafaza etmek zorunda kalan yahut işlerini büyütmek, makina almak, ev almak vs gibi nedenlerle kredi kullanmak ihtiyacında olan ancak bundan imtina eden kesimin de belirli kurallar dahilinde bu imkanlardan faydalanmasını temin için tamamlayıcı bir faktör olarak planlanmıştır.

Global çapta diğer ülkelerde HSBC ve Citibank gibi bankaların da faaliyet gösterdiği katılım bankacılığında ülkemizde bugün toplam 600’e yakın şube sayısı ve 12500’e yakın personelle faaliyet gösteren dört katılım bankası mevcut: Albaraka, Asya, Kuveyt Türk ve Türkiye Finans. Cumhuriyet’le yaşıt hatta Cumhuriyet’in kurulmasından önce (Ziraat Bankası-1863) faaliyetlerine başlamış ve kökleşmiş bankaların faaliyet gösterdiği bir piyasada bugün itibarıyla 40 milyar TL’ye yakın aktif büyüklüğü ve bankacılık sisteminde kullandırılan fonların yaklaşık %6’sı oranında bir paya sahipler ki bu oranlar çok ciddi oranlar ve eğilim sürekli artış yönünde. Kuruluşlarından bu yana yaşanan en üzücü olay ise, mevduat bankalarının da neredeyse üçte birinin battığı-fona devredildiği Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinden sonra ayakta kalamayan İhlas Finans. Katılım Bankalarına olan bakışı negatif etkileyen bu olaydan ve krizden sonra günümüzde Katılım bankaları da 5411 sayılı bankacılık kanununa tabi kılınmış ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun denetimine girmişlerdir. Bankalardaki mevduata verilen devlet güvencesi katılım bankalarına yatırılan fonlar için de geçerli ve bugün Türk Bankacılık Sistemindeki toplam fonların %5’i (28 milyar TL) katılım bankalarında. Bu yılın ilk yarısı olmak üzere, son beş yıla bakıldığında topladıkları bu fonların neredeyse %100’ünü reel sektöre aktarmışlardır ki takdire şayan bu oran mevduat bankalarında %79 seviyesindedir.

Katılım bankacılığında en sık sorulan sorulardan birisi “katılım bankalarının dağıttıkları kâr payları neden mevduat bankalarının faiz oranlarıyla aynı?” Öncelikle bu oranlar birebir aynı değildir. Zaman zaman banka faizlerinin altında veya üstünde kâr payı dağıtılabilir. Nitekim 13 Eylül 2010 Pazartesi verilerine göre özel sermayeli en büyük dört mevduat bankasının (Akbank, Garanti, İş Bankası ve Yapı Kredi) faiz ortalamarıyla katılım bankalarının dağıttıkları kâr paylarının ortalamalarını karşılaştırma yapmak gerekirse Katılım Bankalarının oranlarının TL’de %11, Amerikan Doları’nda %132, Euro’da %114 daha yüksek olduğu görülür. Katılım bankaları nakdi kredi vermezler, mal alım satımına aracılık ederler; makina, ev vs gibi ihtiyacı olan kişi için o malın bedelini satıcıya peşin ödeyerek malı satın alırlar, daha sonra kendi müşterilerine o malı vadeli ve üzerine kâr koyarak satarlar. Satıştan elde edilen kâr da ticari mantık gereği piyasadaki oranların çok altında veya çok üstünde olamaz. Bu alım satımdan elde edilen belirli oranlardaki kâr, katılım bankalarına paralarını yatıran müşterilerle paylaşılır.

Sık sorulan bir diğer soru da “neden hiç zarar etmiyorlar, sürekli kâr dağıtıyorlar?” Katılım bankaları her ay gayrımenkul, araç, hammadde vs gibi binlerce alım satım, binlerce proje yapmaktalar. Bu alım satımları yaparken çok titiz piyasa istihbaratı yaparlar ve karşılığında malı sattıkları müşterilerinden teminat alırlar. Bu binlerce projeden batık çıkan projeler çıksa da kâr ettikleri projelerin yanında bunlar çok cüzi kalırlar ve zararı diğer projelerin kârlarıyla mahsup ederler. Az sayıdaki zarar edilen projelerin zararı para yatıran müşteriye ancak dağıtılan kâr oranının düşmesi şeklinde yansır.

Sınırlı yerimizde Türk bankacılık sistemindeki katılım bankalarına özet bir bakış niteliğindeki bu yazımız tabi ki açıklanması gereken tüm noktaları etraflıca açıklamaktan çok uzaktır. Konu hakkında Prof. Dr. İsmail Özsoy’un “Türkiye’de Katılım Bankacılığı” eserini tavsiye ederiz. Türkiye Katılım Bankaları Birliği internet sitesi de konu hakkında detaylı bilgileri barındıran ziyaret edilmesi gereken bir sitedir (tkbb.org.tr)

9 Eylül 2010 Perşembe

Bireysek emeklilik sistemi; Uzak mı durmalı, katılmalı mı?



Bu yazımızda 2013 yılında ilk emeklilerini göreceğimiz Bireysel Emeklilik Sistemi nedir, bu sisteme girmek gerçekten avantajlı mı yoksa bu sistem de bir zamanların konut edindirme yardımı kesintileri gibi bir balon mu? gibi sorulara cevap arayacağız.

Bireysel emeklilik sistemini düzenleyen kanun 2001 yılında resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. Devletin bu kanun ile amaçladığı şey vatandaşlarının yaşlılıklarında kullanmaları amacıyla güvenli bir şekilde tasarruf yapmalarını teşvik etmek, bu tasarruflarını yatırıma yönlendirmek ve düzenlemek, ekonomiye kaynak sağlamak. Bireysel emeklilik şirketleri 2003 yılında kuruluşlarını tamamlayarak faaliyetlerine başladılar. Günümüzde, yaklaşık yarısı bankaların olmak üzere, 13 emeklilik şirketi mevcut. Katılım Bankaları da bu şirketlerle ortak çalışarak sistemde yavaş yavaş yerlerini alıyorlar.

Bu şirketlerin faaliyetleri Hazine Müsteşarlığı, fonların ve portföy yöneticilerinin faaliyetleri ise Sermaye Piyasası Kurulu tarafından denetleniyor. Ayrıca şirketlerin faaliyetleri Emeklilik Gözetim Merkezi tarafından günlük olarak takip edilmekte. Ödenen primlerle oluşan birikimler, konusunda uzman portföy yöneticileri tarafından sizin belirlediğiniz alanlarda (altın, hisse senedi, döviz..) değerlendirildiği için paranızın pul olma durumu yok, aksine sürekli bir değer artışı beklemek mümkün.

Sistemi özetlemek gerekirse, en az 10 yıl prim ödeyip 56 yaşını dolduran kişi sistemden emekli olma hakkını elde ediyor. 10 yıldan önce veya 56 yaşından önce sistemden ayrılmak da, bazı vergi kesintilerine katlanmak göze alınırsa, mümkün olabiliyor. Kişinin bu 10 yıl boyunca ödediği primlerden oluşan birikim, seçtiği şirket tarafından kişinin belirlediği şekilde değerlendiriliyor. Sürenin sonunda biriken parayı kişi topluca alabildiği gibi dilediği zaman aralıklarında ve istediği bir tutarda da alabiliyor. Sistemin işleyişinin özetinin özeti bu, sistem hakkında teferruatlı bilgi için Emeklilik Gözetim Merkezi’nin sitesi ziyaret edilebilir: www.egm.org.tr

Konu hakkında en sık sorulan can alıcı soru ise “bu sisteme girmem avantajlı mı?” Bu soruya verilebilecek en net ve özet cevap: sistemin tek avantajlı yanı vergi avantajı, şayet vergi avantajından yararlanabilecekseniz bu sisteme girmekte tereddüt etmeyin. Vergi avantajından yararlanamayacaksanız 300-500 lira giriş ücreti ve yatırdığınız primin ortalama % 5’i kadar Yönetim Gider Kesintisi gibi masraflara katlanmaktansa kendi tasarrufunuzu kendiniz yapmayı düşünün. Düzenli tasarruf etme kabiliyetinize güvenmiyorsanız, harici bir etken olmadan her ay gelirinizin belli bir kısmını kenara koymakta başarılı olamam diyorsanız her halükarda sisteme girmekte fayda var.

Vergi avantajından yararlanarak sisteme giriş yapacaklara da çok önemli bir uyarı-öneri: Hedefiniz ve beklentiniz şirketlerin vaat ettikleri fon getirilerinden ziyade vergisel avantajdan maksimum faydalanmak olsun. Unutmayın, bu sistemden elde edeceğiniz en önemli ve en yüksek kesin getiri sadece vergi avantajından sağlayacağınız vergi indirimidir. Hatırı sayılır bir birikim için, vergi indiriminden kaynaklanan gelirinizdeki artışı da tasarruf etmelisiniz. Örnek vermek gerekirse, aylık 3,000 TL brüt geliri olan ve ayda 300 TL prim ödeyen bir kişi yıllık 970 TL daha az gelir vergisi ödeyecek, yani bu tutar cebinde kalacaktır. Ödenen yıllık primin %27’sine tekabül eden işte bu tutarı tasarruf etmeksizin beklentilerinizi sadece emeklilik şirketlerinin fon getirisine endekslerseniz, internet sitelerindeki “emekli olduktan sonra ne kadar param olacak” hesaplamalarına bakarak beklentilerinizi sakın yüksek tutmayın!

Ramazan Bayramınızı en içten dileklerimle tebrik eder sevdiklerinizle birlikte nice bayramlara vasıl olmanızı temenni ederim.

2 Eylül 2010 Perşembe

Bankaların “Bayram Şekerleri”ne aman dikkat!



Yine bir bayram arefesindeyiz ve bankalar yine kendi tabirleriyle geleneksel hale getirdikleri bayram kredilerinin duyurularını süslü ve çarpıcı sloganlarla ilan etmekteler. Bankalardan tüketici kredisi kullanmanın akıllıca bir iş olup olmadığını ve uygunluğunu bir tarafa bırakırsak, bu bayram kredileri gerçekten bankaların ilan ettikleri gibi tüketicilere sunulan sudan ucuz maliyetli bir bayram hediyesi, bayram şekeri midir? Maalesef hayır, şeker gibi sunulan bu ürünler olsa olsa şık ambalajlanmış, dışı şeker kaplamalı fakat içi acı dolu kandırmaca ürünlerdir. Neden bu kadar kesin ve katı bir giriş yaptık, anlamak için bu ürünleri hep beraber örnekleriyle inceleyerek tanıyalım ve bilinçlenelim...

Evvela, piyasada sıfır faizli kredi verdiğini iddia eden bankaların dahi bulunmasının, bu bankaların “sıfır faizli kredi” verdiğini reklamlarda ilan edebilmelerinin maalesef tüketicileri bankalara karşı koruyan bir mekanizmanın olmamasından kaynaklandığını ifade etmek gerekiyor. Bankaların yaptığı iş en basit anlatımıyla şudur: vatandaşın parasını belli bir faiz oranı vereceğini taahhüt ederek toplarlar, o faiz oranının üzerine yine faiz bindirip bu parayı ihtiyacı olanlara satarlar, aradaki faiz farkından da kendileri para kazanırlar.

Bankalar şu sıralar ortalama aylık % 0,55 ile % 0,75 arasında faiz vererek para (mevduat) topladıklarına göre demek ki para kazanıp kar edebilmeleri için verdikleri kredilerin oranlarının, bu oranların daha üzerinde olması gerektiği çok açık. Diğer bazı ürünlerden elde ettikleri karlar ile bu verdikleri kredilerin oranlarını biraz daha düşürebilseler de bunun hiçbir zaman kredi oranını sıfırlamayacağı malum.

Sıfır faizli olduğu iddia edilen krediler bir yana, bu özet bilgiler ışığında bankaların “bayram şekerlerini” laboratuarımıza alarak inceleyelim. İnceleyeceğimiz numune ürünümüzün sloganı “iki kere bayram ettiren ihtiyaç kredisi” olan bir ürün. Slogan ambalajdır ve hakkını vermek gerekiyor, bu ambalaj çok albenili, değil mi? Ambalajı açarak ilan edilen faiz oranına baktığımızda ise (şeker kaplama kısmı) aylık oranın %0,39 olduğunu öğreniyoruz. Şeker de gayet hoş görünüyor? Peki aylık ortalama yaklaşık % 0,70 ile vatandaştan topladığı paraları nasıl oluyor da % 0,39’dan satabiliyor bu banka?

Bunun sırrı kredi kullanımında müşteriden alınan fahiş masraflarda gizli. Şimdi şeker kaplamayı çıkarıp ürünün esas muhteviyatına, özüne bakalım. Dosya masrafı, istihbarat ücreti, hayat sigortası vb isimler altında alınan ücretler kredinin ilan edilen çıplak oranına giydirildiğinde % 0,39 oranla aldığınızı zannettiğiniz bu bankanın bu kredisinin aylık oranı tam % 1,55’e tekabül ediyor! 0,39 ve 1.55’ e göre orantılarsak, marketten raf fiyatlarına baka baka 100 liralık alışveriş yapıyorsunuz ancak kasaya geldiğinizde kasiyer sizden 100 lira değil tam tamına 397 lira ödemenizi istiyor! Bu markete, şikayetiniz sonucu, ağır yaptırımlar uygulayacak kurumlar var iken bankalar ise meydanı boş bulup böylesine etik dışı ve aldatmaca ile dolu reklamlar yapabiliyorlar.

Geçtiğimiz yıl düzenleyici kurum bankaların ilan ettikleri çıplak oranların yanı sıra alınan tüm masrafların da bu orana dahil edildiği “aylık-yıllık maliyet oranları” tablosu yayınlamasını zorunlu tuttu. Kredilerde sadece ilan edilen oranlara bakarak karşılaştırma yapmak son derece yanlıştır. Kredinin gerçek maliyeti için bu tablolar muhakkak incelenmeli ve karşılaştırma mutlaka aynı miktar kredi ve aynı vade için bu tablolardan yapılmalıdır. Evdeki bulgurdan da olmamak için son derece düşük göstermelik oranlardan piyasada kredi reklamı yapan bu bankaların reklamlarına asla kanmamak gerekiyor