10 Ağustos 2011 Çarşamba

En iyi ekonomistler milyonerlerdir



İki hafta önceki yazımızı “Dolar’ın 1,75 – 1,85 bandına gelmesi sürpriz olmayacaktır. Çok uzak olmayan bir zamanda altın gram fiyatında 100 TL’yi görmemiz de bizi şok etmemeli” diyerek bitirmiştik. Piyasalarda dolar ve altın fiyatları öngördüğümüz değerlere kısa sürede geldiler. Kısa zamanda anlık geri çekilmeler görülecekse de altın ve özellikle dolar için bu düzey artık tutunma rakamlarıdır, bu düzeylerin çok altına inip orada kalmaları beklenmiyor. Altında ise beklenti hala yukarı yönlü.

Ekonomi piyasalarını takip edip öngörülerde bulunmak isteyenlerin önündeki en büyük engel maalesef ekonomistlerimizdir. Tarafsız bir şekilde gelişmeleri yorumlayıp aktarması beklenen ekonomistler fena halde politize olmuş durumdalar. Gelişmeleri yorumlamalarına bakıldığında bu fena halde açığa çıkıyor. Bir yanda yandık bittik, kriz kapıda, perişan olacağız diye bardağın sürekli boş kısmına odaklananlar, diğer yanda ise ekonomide sanki her şey dört dörtlük yolundaymışçasına etrafa pembe gözlüklerle bakan ve herkesi de öyle bakmaya zorlayıp agresifleşen majestelerinin ekonomistleri. Bunlar da diğerleri gibi o kadar şirazeden çıkmış durumdalar ki hükümetin tehdit olarak kabul edip tedbirler aldığı konularda dahi o konuların bir olumsuzluk teşkil etmediğini ısrarla savunabiliyorlar. Bu yüzden bu tür ekonomistlerin söylemlerine kulak vermeden evvel, onların eğitiminden, geçmiş öngörülerinin gerçekleşme durumundan evvel politize olup olmadıklarının ve ne ölçüde ne yönde politize kişilikler olduklarının tahlil edilmesi gerekiyor. Siyasi kaftanlarını giyerek ekonomistliklerini ikinci planda tutan bu kişiler genellikle kasten verileri ve piyasaların gidişatını yanlı yorumlayabiliyorlar. Bu yüzden piyasaların gidişatını yorumlayıp doğru yatırım kararlarını erkenden alabilmek için öncelikle yabancı ekonomistlerin küresel yorumlarına dikkat etmek gerekiyor. Yine ülkemizde finansal danışmanlık hizmetleri sunan yabancı şirketlerin finansal açıklamalarını ve hamlelerini dikkatle takip etmek gerekiyor. Daha önce de belirttiğimiz gibi, 3 Temmuz Pazar sabahı başlayan futbolda şike operasyonu hepimiz için beklenmedik bir olay iken bu yabancıların henüz Haziran ayında yaklaşık 10 milyon TL Fenerbahçe hissesi, 2 milyon TL’lik Galatasaray hissesi, yarım milyon TL’lik Beşiktaş ve Trabzonspor hissesi satarak kulüplerin hisse senetlerinden çoktan çıktıklarını unutmayın.

“Milyonerler” diye özetlediğimiz yüksek tutarda birikimi olan ve ferdi olarak hareket eden, yatırım kararlarını kendi kanaatleriyle sezgisel olarak şahsen yönlendiren çok sayıdaki kişi bu durumu zaten çözmüş durumda. Altın 90 liraya çıktığında bunu fırsat olarak gören küçük yatırımcılar bu fiyattan satış yaparken, yakından gözlemledik ki, bu milyonerlerimiz akın akın bu fiyattan bankalardan altın alımı yapıyordu. Onlar yine haklı çıktılar.

Yabancıların ve milyonerlerimizin reflekslerine bakınca şimdi şunu görüyoruz. Dolar alımları kısıtlı, ancak altın fiyatları 90 liralardayken alım yapmaya cesaret edemeyenler şimdi ons fiyatı 1750 dolar olan altının yakın zamanda 2000 dolarları göreceğini tahmin ederek gramı 100 liradan yüklü miktarlarda altın almaya devam ediyorlar.

Alın teri birikimlerini doğru yerlerde değerlendirmek isteyenler için son söz. Ekonomistlerin, yazarların hepsine kulak verin, ama kesinlikle onlara değil sadece kendinize güvenin.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Tüketici kredilerinde ve mevduatta bankalar

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu bu yılın ilk yarısına ait bankacılık verilerini 5 Ağustos’ta yayınladı. Bankalara getirilen bir takım yavaşlatıcı önlemlere rağmen bankalar tam gaz tüketicilere yönelik reklamlara devam ettiler. Mevduatta, konut ve taşıt kredilerinde hangi banka yılın yarısını nerede bitirdi? Dört temel kalemde sektörün durumuna bakacağız. Bu kalemlerde toplam meblağın yanı sıra bankaların büyüklüklerinden kaynaklanan farklılıkları göz ardı edebilmek için her bir bankanın şube başına düşen rakamlarını açıklayıp buna göre sıralamaları vereceğiz.

Tasarruf mevduatı, ticari olmayan, bireylerin tasarruf amacıyla bankalara yatırdıkları paraları ifade eder. 2010’un ilk yarı yıl sonunda bankalardaki tasarruf mevduatı tutarı 333 milyar TL iken bu yıl bu rakam %14 artarak 381 milyar TL’ye çıktı. Bankaların toplayabildikleri tasarruf mevduatlarına bakıldığında şube başına 45 milyon TL ve üzeri mevduat toplayabilen dört banka var. Bunlar sırasıyla Ziraat, İş, Albaraka ve Garanti. Topladıkları tasarruf mevduatı şube başına 25 milyon TL ve altında kalan bankalar ise HSBC, Şekerbank, Denizbank ve son sırada TEB yer alıyor. Diğer tüm bankalar ise şube başına 25-45 milyon TL tasarruf mevduatı topladılar.

Tasarruf mevduatına diğer mevduatı da ilave ederek esas toplam mevduata baktığımızda ise geçen yılın yarısında 526 milyar TL olan bu tutar %21 artarak 637 milyara yükseldi. Toplam mevduatta şube başına en çok mevduat toplayan bankalar sıralamasında 70 milyon TL ve üzeri meblağ ile dört bankayı görüyoruz. Bunlar sırasıyla Ziraat, Garanti, Vakıf ve İş Bankası. Şube başına en az toplam mevduatı olan bankalar sıralamasında en sonda ise şube başına 30 milyon TL altında kalan üç banka yer alıyor, bunlar Denizbank, Şekerbank ve TEB.

Konut kredileri 2010 yarı yılda 52 milyar TL iken bu tutar %37 artarak 71 milyar TL’ye çıktı. Şube başına en çok konut kredisi kullandıran ilk beş banka sırasıyla Finansbank, Vakıfbank, Garanti, Akbank ve Kuveyt Türk. Şube başına 5 milyon TL altında kalan en sondaki bankalar ise TEB, HSBC ve Şekerbank. Konut kredilerinde yaptığı yoğun reklamlar Şekerbank’a çok yaramamış. Reklamlarındaki 30 yıl vade vurgusu ters tepip uzun vadeden ürken müşterileri cezbetmeyip aksine onları kaçırmış görünüyor.

Son olarak taşıt kredilerindeki duruma bakacağız. Taşıt kredileri geçen yılın yarısında 4,4 milyar TL iken bu yılın yarısına gelindiğinde %50 artarak 6,6 milyar TL’ye ulaştı. Şube başına en çok taşıt kredisi kullandıran bankalar ise 1 milyon TL ve üzeri rakamlara ulaşan ING, Yapı Kredi, Garanti ve Akbank oldular. Bu kalemde en az taşıt kredisi kullandıran beş bankanın ise Albaraka, Ziraat, HSBC, Halkbank ve Şekerbank olduğu görülüyor.

Bankalara ne kadar tedbir getirilirse getirilsin bankalar agresif reklamlarına devam ederek tüketici kapma yarışına devam ediyorlar. Oranların artma eğiliminde olduğu önümüzdeki süreçte tablonun nasıl değiştiğini hep birlikte göreceğiz.

5 Ağustos 2011 Cuma

Dış ticarette son durum



Geçtiğimiz günlerde Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı, Haziran 2011 dönemine ait dış ticaret istatistiklerini yayınladı. Alınan bazı tedbirlerle ihracatın diri tutularak ithalatın azaltılması planlanmıştı ancak verilere bakıldığında durumun istenilen şekilde gelişmediği görülüyor. Haziran ayında ihracat geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre %19 artarak 11 milyar dolar oldu. Aynı dönemde ithalat ise %42 arttı ve 22 milyar dolar oldu. Yabancı ülkelere mal hizmet satarak yurda kazandırdığımız döviz 11 milyar dolar iken yurt dışından satın aldığımız mal ve hizmetlere ise 22 milyar dolar ödemişiz. Bu durumun sürdürülemez olduğunu herkes her ortamda dile getiriyor. Alınan ilk tedbirler bankalara olmuştu. Kredilerin yavaşlatılarak ithalatın dolaylı yoldan frenlenmesi planlanmıştı. Bekleme süresini doldurduk ve bugün gördüğümüz manzara sadece bankalara getirilen önlemlerle ithalatın hız kesmediği oldu.

Cari açığın düşürülerek makul seviyelere getirilebilmesi için ek önlemler alınacağı çok açık. Vergi artışı gibi daha sancılı önlemler yerine son günlerdeki gelişmelere bakılırsa alınacak ilk tedbirin kurların arttırılması olacağını söylemek mümkün. Nitekim şimdiden dolar 1,60 TL’den 1,70 TL seviyesine oturmuş durumda. Geçen yazımızda bahsettiğimiz gibi ithalat ihracat makasını daraltabilmek için en kestirme çözüm kurların kontrollü bir şekilde arttırılmasıdır. Kurların ne oranda hangi seviyeye kadar arttırılacağını kesin olarak söylemek mümkün değil. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanvekili Ahmet Akbalık bir süredir sektörün devalüasyon isteğini açıkça belirtiyor. Aslında herkesin bildiği şeyler ancak herkesin açıklamakta çekingen kaldığı yegane çözüm bu süreçte devalüasyon. Akbalık, %20 civarındaki bir kur artışının ithalatı dizginleyeceğini ihracatı coşturacağını dolayısıyla cari açığın da böylelikle frenlenebileceğini söylüyor. Söylediklerinde son derece haklı. Cari açığı düşürmek için tüm piyasaları kapsayan tedbirlerle ekonominin tümüne yönelik değil özellikle tüketimle üretim yapan sanayiye yönelik tedbirlerin ayrıştırılması gerektiği son derece yerinde bir çözüm önerisi. Cari açık öyle bir noktaya geldi ki artık kur artışından başka herhangi bir tedbir cari açığı düşürmekte yetersiz kalacaktır. İhracatçıların istediği seviye 1,80 – 1,85 seviyeleri. Başbakan bu isteğe “ortasını yakında bulacağız” diyerek yanıt verdi. Çok uzun olmayan bir zamanda dövizde ortası bulunacaktır. Önümüzdeki dönem için kurların ne olacağını söyleyebilmek imkansız ancak ekonomistlerin tahminlerine göre en makul seviye tahmini doların 1,75 – 1,85 seviyelerine oturacağıdır.

Bu süreçte önemli bir diğer nokta da kurların artışından sonra ihracatın istenen seviyede gerçekleşebilmesi. Dünyada ortalık toz duman. En çok ihracat yaptığımız bölge Avrupa’nın durumu hiç iç açıcı değil. Kontrollü kur artışından sonra umudumuzu tamamen ithalatın azalmasına ihracatın artmasına bağlayacağız. İthal malların fiyatlarının artması kaçınılmaz olacak. Dolayısıyla ithalatta bir azalma tahmin etmek hiç de zor değil. Diğer kanatta da istediğimiz durumun olması için Avrupa’da işlerin rayında gitmesi gerekiyor. Geçtiğimiz ay en çok ihracat yaptığımız ilk üç ülke Almanya, İtalya ve İngiltere idi. Şayet Avrupa’da gündemde olan ülkelerin haricinde bir iki ülkede daha kriz çıkarsa ihracatçılarımız kur desteğine rağmen mal satışında zorlanacaklar ve bundan sonra en istenmeyen senaryo olarak diğer ilave tedbirler gündeme gelebilecektir.