25 Haziran 2012 Pazartesi

N'olacak bu çeklerin hali...




Ticari hayatta bir türlü rayına oturtamadığımız konulardan biri de çekler. Eskiden çek verenler bu çeklerin karşılığını ödemediğinde hapis cezası vardı. Çeklerini ödeyemeyen binlerce kişinin hapse girmesi ve "çek mağdurları" olarak seslerini duyurmalarıyla ekonomik suça-hataya ekonomik ceza kapsamında çeklerde hapis cezası kalktı. Bankaların karşılıksız çıkan çeklerle ilgili sorumlulukları arttırıldı. Her bir karşılıksız çıkan çek için banka bin TL ödemekle yükümlü kılındı. Karşılıksız çek kesen kişi mahkeme kararıyla çek yasaklısı olarak kara listeye girecek ve çek bedelini yasal faiziyle ödemedikçe 10 yıl boyunca çek alamayacak.

Mahkeme kararıyla çek alamayacak çek yasaklıları ise aydan aya son derece hızlı bir şekilde artıyor. Nisan ayında 40 bin kişiye çek yasağı getirilirken geçtiğimiz Mayıs ayında ise 90 bin kişi çek yasaklıları listesine girdi. Geçen yılın toplamında 48 bin kişi bu kara listeye girmişken bu yılın sadece ilk beş ayında sayı 157 bini geçti.

İstanbul Ticaret Odası başkanı Murat Yalçıntaş, Mayıs ayında karşılıksız çek sayısının 80 bini geçtiğini belirterek çeklere sigorta getirilmesini öneriyor. 83 bin olan karşılıksız çek adedi ciddi bir rakam ancak bunu son iki seneye bakarak "rekor" olarak nitelemek doğru olmaz. Nitekim 2010 Ocak ayında karşılıksız çek adedi 100 binin üzerindeydi. Ben de şimdi karşılaştırmayı bu tarihin rakamlarını baz alarak yaparsam karşılıksız çek adedi %20 düştü diyebilirim pekala… Bu konuda en mantıklı kıyas, ibraz edilen çek adedi kaç tane, ödenmeyen çek adedi kaç tane şeklinde olmalıdır. Yani karşılıksız çekler ibraz edilen çeklerin yüzde kaçı verisi en sağlam ve dikkate alınması gereken veridir. Buna baktığımızda ise, bankalar arası takas odalarına ibraz edilip karşılıksız çıkan çek adetlerinin, toplam ibraz edilen çek adetlerine oranının yüzde 3,76 olduğunu görüyoruz. 2009 Mart'ında yüzde onu geçen bu oran çok vahim bir seviyede değil diyebiliriz şu aşamada.

Takasa verilen çek adetlerinde banka dağılımına baktığımızda mevduat bankalarının çeklerinin yaklaşık yüzde 60'ının sırasıyla Garanti, İş, Yapı Kredi ve Akbank çekleri olduğu görülüyor. Kamu bankaları çeklerinde ise Halkbank'ın %58'lik payı söz konusu. Vakıf yüzde 26, Ziraat ise %16 paya sahip. Katılım Bankaları segmentinde takastaki çeklerin yüzde 35'i Türkiye Finans'ın, yüzde 29'u Kuveyt Türk'ün, yüzde 21'i Bank Asya'nın ve son olarak yüzde 15'i Albaraka'nın çeklerinden oluşuyor. Banka türüne göre sınıflandırdığımızda mevduat bankalarının payı yüzde 76, Katılım bankalarının payı yüzde 13, kamu bankalarının payı ise yüzde 11.

Karşılığı ödenmeyen çeklerde durum ne olacak, bu sorun nasıl çözülebilir noktasında ise en makul çözüm sigorta vs değil, kim ne derse desin bankaların yükümlülüğün arttırılması. Takasa verilen çek tutarlarının ortalaması yaklaşık 14 bin TL. Yani piyasanın rahatça çekle dönebilmesi için bankanın sorumlu olduğu tutarın bu tutara yaklaştırılması kesin çözüm olur. Bankanın bin TL değil yaprak başına 10 bin TL sorumlu olduğu halde bankalar ister istemez çekleri çok çok ince eleyip sık dokuyarak gerçekten basiret sahibi tüccarları kişileri tercih etmek zorunda kalacaklardır. Bu halde, ticarette çek kullanan firmalar yahut kişiler ancak bankalar tarafından titizlikle çalışılmış ve bunun akabinde kendisine çek defteri verilmiş itibarlı kişiler firmalar olacaktır. Çek defterleri 20'lik değil belki 5'lik defterler halinde verilecek, piyasada dönen çek sayısı epey azalacak ama çeklere itibar kazandırmanın en garanti yolu bu görünüyor…

18 Haziran 2012 Pazartesi

Detektörlü hırsızlar




Başta İstanbul olmak üzere özellikle büyük şehirlerde bankalardaki kiralık kasalara rağbet inanılmaz artmış durumda. Birçok bankanın kiralık kasaları tükenmiş vaziyette. Neden böylesine bir talep patlaması yaşandığını konuşurken, herkesin söylediği bildiği yahut aklına gelen ilk neden birikimi altın olanların artık artan hırsızlık olayları nedeniyle altınlarını evde yahut iş yerinde saklamaktan imtina ettiği yönünde oldu.

Doğrudur, özellikle şimdi okulların tatil olmasıyla milyonlarca aile yaşadığı yerden başka bir bölgedeki yerleşim yerine, memleketine, tatil yörelerine vs. hareket etmeye başladı. Evlerin boşalmasıyla hırsızlara da gün doğmuş oldu. Evlerinden ziynet eşyası çalınan kişileri duyuyorum çevremde, haberlerde okuyoruz maalesef. Güpegündüz dahi evlere girmeye cesaret edip, çok kısa sürede evin en mutena köşelerine saklanmış altınları nasıl hemen bulup götürdükleri muamma idi benim için, ta ki emniyette bu işleri bilen bir arkadaşıma danışana kadar. Meğer evlere girip ne bulursa çalan "adi hırsız"ların yanı sıra sadece "ziynet hırsızı" olan elemanlar mevcutmuş ve bunlar işlerini son derece profesyonelce yapmaktaymışlar. O kadar ki, altın detektörleriyle evlere girip, kısa sürede, altınlar nereye saklanırsa saklansın bu aletle altınların yerini buluyorlar, ortalığı hiç dağıtmadan altınları çalıp gidiyormuşlar.

Yastık altı tabir edilen, evlerde iş yerlerinde vs. muhafaza edilen birikim altın miktarı ülkemiz için net değil. Genel tahminler beş bin ton civarında olduğu yönünde. Bu miktarı abartılı bulanlar da mevcut. İstanbul Kuyumcular Odası başkanına göre olsa olsa iki bin ton yastık altı altın mevcut bizde. Ancak bu rakam dahi çok çok ciddi bir yekûn.

Evin muhtelif köşelerinde altın saklamak,evet çok riskli. Birikimini altın olarak yapanların altınlarını güvenli bir şekilde muhafaza edebilecekleri çok yöntem de yok maalesef. Altını olanların rahat uyuyabilmeleri için üç yol var. Altınlar illa ki evde-işyerinde muhafaza edilecekse mutlaka kasa alınmalı kasada muhafaza edilmeli. İkinci yol bankalardan kasa kiralamak. Yıllık ücretleri ortalama 250TL olan banka kasaları kiralanabilir ki bu sıralar bu kiralık kasalara rağbet oldukça üst düzeyde. Bankaların kiralık kasa ücretleri ve depozito gibi şartları her bankanın internet sitesinden kontrol edilebilir. Üçüncü yol olarak da altınlar bankaya götürülerek kıymetli maden hesaplarına yatırılabilir. Bankaların altın depo hesaplarında altınlar gram bazında kaydi olarak takip edilebilir. Bugün birçok bankanın altın hesabı mevcut, bunlardan hesap işletim ücreti vb. isim altında kesinlikle her hangi bir masraf almayanlar araştırılarak bu bankaların altın hesapları düşünülebilir.

Çalışıp alın teriyle kazanılmış varlıklar birikimler için onları en güvenilir şekilde muhafaza etme çabasında olmak gayet tabiidir. Önce tedbir, sonra tevekkül…

3 Haziran 2012 Pazar

Böyle bankacılık olmaz olsun



Sert bir giriş oldu değil mi? Emin olun anlı şanlı bazı bankaların uygulamaları bu tepkiyi, hatta daha fazlasını hak ediyor. İnsanların neden artık "banka" ve "bankacı" terimlerinden tiksinir hale geldiğini ciddi ciddi sorgulamamız gerekiyor. Bu sektörde yer aldığını bildiğim, oyunu kurallarına göre oynayan, olması gereken şekilde etik bankacılık yapmaya çalışan insanların ve kurumların da en büyük arzusu budur emin olun. Ama maalesef yakinen bildiğim sektörde öyle ahlaksızca çalışan bankalar var ki artık birilerinin bunlara dur demesinin zamanı geçti bile.

Türkiye'nin en büyük ilk 10 özel mevduat bankasından birinde çalışan bir arkadaşımla hasbihal ettik geçenlerde. İşinden, müşterilerden, çalışma koşullarından bahsederken bankacı arkadaşım "her şey bir yana, artık hırsızlık yapmaya takatim kalmadı, daha ne kadar dayanabileceğim bilmiyorum" deyiverdi. Hırsızlıktan kastı genel müdürlük tarafından tevdi edilen satış hedeflerini gerçekleştirmek için o bankanın hemen hemen tüm şubeleri tarafından izlenen yol. Anlattığı tam olarak şu: "Öğleden sonra saat 3'te mail geliyor satış müdürlüğünden, iki saat sonrasına kadar şubeden üç bin liralık komisyon tahsilatı yapılması isteniyor. Bu işin en kolayı, hesabında para olan yahut kredili mevduat hesabı olan ve buradan para çekmiş, hala limiti mevcut insanların hesaplarından limitin büyüklüğüne, hesabındaki bakiyeye göre 20, 30, 40 lira '2012 ikinci dönem hesap işletim ücreti' vs. gibi herhangi bir açıklama ile komisyon kesmek. İnsanların haberleri olmadan sırf hedeflerimizi tutturmak için hesaplarından para çekiyoruz. Bir başka gün merkezden yine bir mail, talimat: 'saat 17'ye kadar her bir şubemiz 15'er adet hayat sigortası poliçesi kesecek.' 2-3 saat içinde banka pazarlamacılarının bu satışı olması gerektiği yoldan yapamayacağını bu maili gönderenler de biliyor elbet. Ama bunu kimsenin umursadığı yok. Biz yine kafamıza göre hesabında para olan müşterilerden rast gele 15 kurban seçip bunlara hayat sigortası yapıyoruz ve hesaplarından bunun bedelini çekiyoruz…" Aklıma gelen ilk soru "Peki bu insanlar bunu fark etmiyorlar mı, arayıp sormuyorlar mı neden bu kadar para çekildi benim hesabımdan, nedir bu" Arkadaşımın yanıtı "İnsanların %90'ı fark etmiyorlar, görseler bile önemsemiyorlar haklarını aramıyorlar. Geri kalan %10'nun da yarısına 'para genel müdürlükten çekilmiş, sistem otomatik, inceleyip dönelim biz size' vs. tarzı şeyler söyleniyor, onlar da bunun peşine düşmüyorlar.."

Bunun gibi daha nice hikâyeler… Bankalar güven müesseseleridir. Güven müesseselerinin böylesine vurdumduymaz çalışma tarzları asla kabul edilemez. Böylesine hoyratça çalışan bankaların bu 'çalışma' tarzlarından muhakkak vazgeçmeleri, daha doğrusu vazgeçirilmeleri gerekiyor. Bunun için evvela en büyük sorumluluk Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na düşüyor. İkinci olarak da müşterilerin, yani bizim bu sorumluluk… Kredi kullanana yasal olmamasına rağmen zorla hayat sigortası yapan, üst limit belirleyip akabinde kafasına göre dönem dönem hesap işletim ücreti kesen ve daha nice nice etik olmayan şekilde 'çalışmayı' adet edinmişlerin kapısında kuyruk olmanın bir âlemi yok. Düzgün çalışan, etik bankacılık yapan, müşterisini yolunacak bir kaz değil de iş yaptığı bir ortağı gibi gören kurumlarla çalışmayı tercih etmemiz gerekiyor, hepimizin bunun idrakine varması gerekiyor artık.

Her sektörde, her âlemde kötüler, çok kötüler olduğu gibi namusuyla ahlâkıyla o işi yapmaya çabalayan insanlar kurumlar da var elbet. Bize düşen bunları ayıklama gayreti içinde olmak, iyiyi takdir edip kötüyü ayırt etmek, onunla mücadele etmek olmalıdır.

Bankaların kar, aktif, mevduat ve kredileri


Geçtiğimiz hafta itibarıyla tüm bankalar bağımsız denetim raporlarını açıkladılar. Şube sayısı 100'ün üzerindeki 17 mevduat ve katılım bankasının temel kalemlerde elde ettiği sonuçlar şöyle..

Bankalar bu yılın ilk üç ayında şube başına ortalama 470 bin TL, personel başına da 25 bin TL net kar elde ettiler. Şube başına en çok kar 936 bin TL ile Garanti Bankası'na aitken en düşük şube başı kar ise 181 bin TL ile HSBC'de gerçekleşti. Kuveyt Türk, Yapı Kredi, İş Bankası, Vakıfbank, Halkbank, Denizbank, Akbank ve Garanti ortalamayı yakalayan yahut ortalamanın üzerinde şube başı net kar elde eden bankalar oldular.

Net kar artışında bu büyük 17 bankanın ortalaması % 6 oldu. Beş banka geçen yılın ilk üç ayında elde ettiği net karı koruyamadı, en fazla erime HSBC'de gerçekleşti, net karı %32 azaldı. Net karı azalan diğerleri Finansbank, Akbank, Yapı Kredi ve Albaraka.

Merkez Bankası'nın bazı düzenlemelerinden sonra bankaların altın hesaplarına ilgileri de arttı. Akbank, Ziraat ve Vakıfbank ilk kez kıymetli maden depo hesapları açtılar bu yıl. Şu an sadece ING kaldı kıymetli maden depo hesabı olmayan banka. Altın hesaplarda iki milyar TL ve üzeri altını olan dört banka var, zirve yarışı içindeki bu dört banka sırasıyla İş Bankası, Garanti, Halk Bank ve Kuveyt Türk… Finansbank ve Bank Asya bu dönemde mevcut altınlarını en çok arttıran bankalar oldu.

Son bir yılda büyüklüğünü en çok arttıran bankalar ise sırasıyla aktifini %44 arttıran Kuveyt Türk, %30 ile Denizbank ve %24 ile Vakıfbank oldu. Son aktif büyüklük sıralamalarına göre Türkiye'nin en büyük ilk üç özel bankası İş, Garanti ve Akbank oldu..

İlk çeyrekte en zorlanılan başlıklardan biri şüphesiz mevduat idi. Sektördeki toplam mevduat 2011 yıl sonundan geçtiğimiz Mart sonuna kadar değişmedi denebilir. Bu dönemde mevduatta en başarılı bankalar Denizbank, ING ve Vakıfbank oldu. Mevduatı artmak bir yana eriyen bankalar da oldu, en çok mevduat erimesi sırasıyla Ziraat Bankası, İş Bankası ve Yapı Kredi'de oldu.

Son olarak krediler..Kredilerde en çok artışı Albaraka, Akbank ve Vakıfbank elde etti. Kredilerde frene basan banka olarak Ziraat Bankası dikkat çekiyor.

Bu veriler konsolide olmayan finansal tablo verileri. Şube sayısı 100'ün üzerindeki 17 banka şunlar: Akbank, Albaraka, Asya, Denizbank, Finansbank, Garanti, Halkbank, HSBC, ING, İş, Kuveyt Türk, Şekerbank, TEB, Türkiye Finans, Vakıfbank, Yapıkredi, Ziraat.

Çok mu karmaşık, cari açık?


Ekonomi ile ilgili bazı terimleri sık sık duysak da çoğu zaman anlamak için kafa yormayabiliyoruz. Bunların açıklamalarının karmaşık olabileceği ihtimalini peşinen benimseyip anlamak için kendimizi yormayabiliyoruz çoğu zaman. Aslında çoğu konuyu anlayabilmek için de çok kafa yormak gerekmiyor. Yeter ki her şey basitçe ayrıntılara inmeden anlatılsın.

Bu girişten sonra sürekli gündeme gelen baş ağrımız "cari açık" üzerine konuşalım. Cari açık özetin özeti şu demek. Yabancı ülkelere giden dövizin, yabancı ülkelerden bize gelen dövizden fazla olması durumudur. Bizim ülkemizden yabancı ülkelere neden para gider, oralardan bize neden para gelir? Bunun başlıca nedeni tabi ki her türlü mal ithalat ve ihracatıdır. Biz ülkemizde bir şeyler üretip bunu diğer ülkelere satarız (ihracat yaparız), diğer ülkelerden de oralarda üretilmiş bazı şeyler satın alırız (ithalat yaparız). Buna "genel mal ticareti" denir. Bu mal ticareti sürekli bizim aleyhimize işler maalesef, yani biz sürekli bir şeyler üretip bunu dışarıya satar 100 dolar kazanırken diğer yandan da 130-150 dolarlık mal alırız dışardan. Genel mal ticaretindeki bu aleyhimize denge 2009'da 28 milyar dolar, 2010'da 56 milyar dolar iken geçen yıl 84 milyar dolara çıktı. Bu yılın ilk üç ayında ne oldu derseniz, dünyaya 38 milyar dolarlık mal sattık, diğer ülkelerden de 54 milyar dolarlık mal aldık. 16 milyar dolarlık bir açığımız oluştu ki buna "dış ticaret dengesi" deniyor. Geçen yılın ilk üç ayında dış ticaret dengesi 21 milyar dolar eksideydi, bu yıl bu rakam ihracatımızın artmasıyla 16 milyara düştü.

Para sadece mal için gelip gitmiyor tabi ki. Bunun yanı sıra hizmetler dengesi dediğimiz bir kalem var. İlk akla geleni ve en önemlisi turizm başta olmak üzere, taşımacılık, inşaat hizmetleri gibi çeşitli hizmetler. Mal ticaretinde rakamlarımız ekside iken hizmetlerde ise aldığımız hizmetten daha fazlasını satıyoruz, para kazanıyoruz. Geçen yıl 39 milyar dolarlık hizmet sattık, 21 milyar dolar da hizmet satın aldık, net 18 milyar dolar para girişi olmuş oldu ülkemize.

Tüm bu hesapların tutulduğu "ödemeler dengesi" dediğimiz tabloda bir de hakkında türlü türlü söylentiler dolaşan net hata noksan dediğimiz bir kalem vardır. Bu kaynağı belli olmayan, nereden geldiği yahut nereye gittiği belli olmayan tespit edilebilen para miktarıdır. Bunun nedenleri hakkında en yaygın inanış başta İran ve Irak olmak üzere orta doğu ülkeleriyle yapılan mal ticaretinden elde edilen kazançların nakit olarak yurda sokulması. Bunun kanıtlanmış literatüre geçmiş bir tarafı yok tabi ki sadece söylenti. Geçtiğimiz üç beş yılın ortalaması iki üç milyar dolar civarında iken bu rakam 2011'de tam 12 milyar dolar oldu ve tüm dikkatleri üzerine çekti. Hizmetler dengesi dediğimiz turizm inşaat taşımacılık vs.de toplam 18 milyar dolar artımız varken 12 milyar dolar kaynağı belirsiz bir para girişinin ilgi çekmesi ve hakkında spekülasyonlar yapılması gayet normal. Bu yılın sadece ilk üç ayında net hata noksan dediğimiz bu kaynağı belirsiz para girişi 4 milyar dolara yaklaştı, geçen yılın aynı döneminde bu para 2,8 milyar dolar idi..

Son olarak mal, hizmet ve diğerlerinin genel toplamı olarak neticede geçen yıl 77 milyar dolar açık verdik. Ülkemizden giden para, gelen paradan 77 milyar dolar fazla idi (cari açık). Geçen yılın bu rekor rakamı alınan bazı tedbirlerle hızını azaltma eğiliminde. Geçen yılın ilk üç ayında cari açık 22 milyar dolar iken bu yıl 16 milyar dolara geriledi.

Bu açık nasıl finanse ediliyor, neden önemli vb gibi sorular ise başlı başına bir yazı konusu…