28 Şubat 2012 Salı

Bankaların sevgilileri




Bankaların patronu Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun başkanı Tevfik Bilgin geçen gün bir seminerde malumu ilan etti, “kredi kartı olan herkes tüm kart borcunu zamanında ödese bankalar kredi kartı işini bırakırlar” dedi. Kredi kartı borcunu gecikmeli faizle ödeyen tüketicilerin kart pazarını cazip kıldığını, kart borcunu zamanında ödeyen müşterilerin bankaların işine gelmediğini açıkça söyledi başkan. Bankalar kart borcu olan müşterileri severler yorumları yapıldı medyada haklı olarak.

Bankalar sadece kredi kartı borcu olanları sevmekle yetinmiyorlar. Öyle ürünler var ki onları kullanan müşterilere bayılıyor bankalar. Bu ürünlerin en başında kısaca KMH denilen Kredili Mevduat Hesabı müşterileri geliyor. KMH müşterileri bankaların asla ayrılmaya tahammül edemeyecekleri en sevgili müşteriler sınıfındalar. Hesabınıza tanımlanan belli bir tutar para kullanmaya her an hazır, hesabınızda bekliyor. Hesabınızda para olmadığında da kendi paranmış gibi al alışveriş yap harca.. Peki sonra? Sonra banka kullanılan tutara öyle bir faiz işletiyor ki bu KMH’ların ortalama aylık faiz oranı %5’e yakın. Faizin en acımasız olduğu ürün kredi kartlarında dahi en üst aylık gecikme faiz oranı yüzde 2,84 iken, yıllık enflasyon yüzde 10 seviyesinde iken, bankalar Merkez Bankası’ndan yıllık yüzde 11,5 faiz ile borç para alırken bankaların KMH ürünündeki yıllık basit faizi kabaca yüzde 60! Bu müşteriler tabi ki baş tacı edilen en hatırlı müşteriler bankalar nezdinde.

Bankaların en sevdiği müşteri tiplerinde ikinci sıra yazının başında değindiğimiz kredi kartı borcunun hepsini ödemeyen-ödeyemeyen müşterilere ait. Bu grupta iki milyonun üzerinde kişi bulunuyor ülkemizde. Bunlardan bir kısmı maddi yetersizlikten dolayı kredi kartının borcunun hepsini ödeyemez iken bir kısmı da kolayına geldiği için kartın minimum tutarını ödüyor, kalan kısmını bankadan faizli kredi kullanmış gibi oluyor. Ama bu faiz öyle bir faiz ki yıllık yüzde otuza yakın bir oran. Bankalar bu sınıftaki sevdiği müşterilerin sayısını arttırabilmek için bol taksitli ödeme imkanı ile iş yerleri ile anlaşmalar yaparak tüketimi alışverişi körüklüyorlar.

Bankaların sevgilileri listesinde üçüncü sırada hesap işletim ücreti ödeyen kişiler var. Bu ücret her hangi bir masrafa istinaden alınmayan, keyfi bir ücret olduğu için bankadan bankaya tutarı değişebiliyor. Hiç almayan banka olduğu gibi yıllık 100 lira hesap işletim ücreti altında müşterinin hesabındaki parayı alan banka da var. Eskiden yıllık alınan ücretler 6 ayda bir alındı bir ara, sonra 3 ayda bir alınırken şimdi müşterilerin hesaplarından aylık olarak hesap işletim ücreti alınmaya başlandı. Daha küçük meblağlar halinde, azar azar tırtıklandığı için daha az tepki çekiyor. Milyonlarca hesap sahibi kişi bankalara bu paraları ödeyerek bankaların karlılıklarına ciddi anlamda katkı sağlıyor. Bankalar bu müşterilere bayılıyorlar tabi ki..

Bankaların en sevdiği müşteri tiplerinde dördüncü sırayı kredi kullanan, kredi kullanırken sadece bankanın ilan ettiği orana bakan ve ona göre banka tercihi yapan müşterilere veriyoruz. Bankaların ilan ettikleri aylık kredi oranları kocaman bir kandırmaca. Her gün önünden geçtiğim bankanın şubesinin camında aylık 0,38 oran ile kredi verdiğini ilan ediyor bir banka. Bu banka aylık kabaca yüzde 1 faiz ödeyerek aldığı mevduatı nasıl aylık yüzde 0,38 ile kredi olarak satabilir? 100 liraya aldığı bir malı 38 liraya satmaktan farksız. Durum tabi ki öyle değil. Düşük oran ile müşterilerin aklını çelip hayat sigortası, istihbarat ücreti vs gibi bir çok maliyet giydiriliyor kredi kullanırken. Kredinin toplam maliyetine bakmadan sadece reklamdaki oranın düşüklüğüne tav olan müşteriler de bankaların en sevgili müşterileri sınıfındalar.

Sadece bu dört sınıfla sınırlı değil tabi ki en sevilen müşteriler listesi. Ama bu sınıflar bankalara en çok para kazandıran kişiler. Banka ile çalışmak durumunda iseniz bankanızı iyi seçin, cebinize sahip çıkın, bankaların sevgilisi olmayın…

17 Şubat 2012 Cuma

Faize yenildik



Ülkemizdeki faiz oranları sadece bankalara para yatırıp faiz geliri elde edenleri yahut bankalardan kredi çekerek borçlanan kişileri ilgilendirmekle sınırlı kalmaz. Faiz oranlarının seviyesi hepimizi ilgilendiren bir durum. En basitinden devletin giderlerini karşılayabilmesi için borçlanması gerekiyor. Bu borçlanmanın bir kısmını ülke içinde kağıt çıkararak yapıyor ve bu kağıtların faizi ülkedeki genel faiz oranları seviyesinde oluyor.

Yani ülkemizdeki faiz oranları ne kadar yüksekse devletin borçlanırken ödemek zorunda kaldığı faiz de o kadar fazla oluyor. Devletin borcu demek vatandaşın borcu demek tabi ki. Devlet bu borçları ödemek için dolaylı dolaysız vergilerle harçlarla hepimizden para topluyor, borç arttıkça ödeme artıyor ve bu sarmal en kötü şekilde vatandaşı, bizi vuruyor.

Kamu net borç yapısında yani devletin borçlarından varlıklarını düştüğümüzde kalan safi borç bakiyesinde gözle görülür bir iyileşme var eskisine nazaran. Kamu net borç stoku 200 milyar TL ile 300 milyar TL arasında dolaşıyor son on yıldır. Devlet artık daha düşük faizle ve daha uzun vadeli borç alıyor. Özellikle yabancı para cinsinden borçların oranında ciddi düşüş olması sevindirici. Yerli para cinsinden borcun ödenememe riski sıfır denebilir, en kötü senaryoda para basıp o borç ödenir ama bugün Yunanistan'ın içinde bulunduğu durum gibi borçlarınız kendi para cinsinizden değilse, borçlandığınız parayı kendiniz icabında basamıyorsanız ülkenin felaketlere sürüklenmesi mümkün.

Uzun yıllar yüksek faizlerle boğuştuk. Bu ülkenin anlı şanlı üretim firmalarının dahi gelirlerinin önemli bir kısmı faiz geliri idi bir zamanlar. Kimse fabrika açıp üretim yapmaya istihdam sağlamaya tenezzül etmiyordu, faiz geliri bunların hepsinden daha fazla getiri sağlıyordu çünkü. Faizi yener gibi olduk, yıllık yüzde 5'ler konuşurken ibre tekrar yukarı döndü. Hazine'nin en son 14 Şubat 2012 borçlanma ihalesinde faizler yüzde ona dayandı. Bu oranlar dünya ile kıyaslanınca epey yüksek kalıyor. Bugün dünyada Afrika ülkelerini bir kenara koyarsak, iflas etmiş Yunanistan'dan sonra borçlanırken en yüksek faiz ödeyen Portekiz Macaristan gibi üç beş ülkenin arasında hala biz de varız maalesef.

Bankalardaki faiz kısmına geldiğimizde ise bankaların faizlerini arttırmakta birbirleriyle yarıştıklarını görüyoruz. Bankalar mevduat yarışına girdiler, bu yıl mevduata verilen faiz oranlarında %15'leri görebiliriz. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun geçtiğimiz hafta açıkladığı 2011 yıl sonu bankacılık bültenine göre yurt içi yerleşik kişilerin mevduatının neredeyse yarısı 1 milyon TL ve üzeri parası olan kişilere ait ve bunların sayısı sadece 44 bin. Mevduatın geri kalan yarısı ise 51 milyon hesaba ait. Yüksek faizden esas nemalanan bu 44 bin kişi ve yurt dışından para getirecekler olacak bu yıl da. Şartlarda değişen hiç bir şey olmadı.

80 milyar dolara dayanmış cari açığı finanse etmek için yurt dışından gelecek paralara ihtiyacımız artarak devam ediyor. Yabancılar dövizlerini getirecekler, Türk Lirasına çevirip yüksek faizli devlet tahvili hazine bonosu alacaklar, vadesinde faizi ve anaparasını alıp paralarını dövize çevirip gidecekler. Yurt dışından para Türkiye'ye yüksek faiz varsa geliyor, sadece yatırım için para pek gelmiyor maalesef. Geçtiğimiz yıl yurt dışından 21 milyar dolara yakın böyle nakit para geldi, sadece yüksek faizlerden para kazanabilmek için. Bu yıl geçtiğimiz yıldan daha da yüksek faizlerden alabilmek için yurt dışından Türkiye'ye para girişinde bir sorun olmayacaktır.

Para girişinde sorun olmayacak ama ülke olarak biz bu gariban halimizle daha ne kadar ve kimlere gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ortalamasının üzerinde faizler ödeyeceğiz…

10 Şubat 2012 Cuma

Bankaların bu sene karnı çok ağrıyacak



2010’da tüm bankaların vergi sonrası net karları 22 milyar TL iken 2011 sonunda bu rakam 20 milyarın altına düştü, 100 lira olan kar 90’a indi yani. Bu senenin geçtiğimiz yıldan daha karlı bir yıl olacağını öngörüyor bankalar. Bu demek değil ki bankalar açısından rahat bir yıl olacak. Bu yıl bankaların karın ağrısı mevduat olacak.

Mevduat, geliri giderinden fazla olan kişilerin şirketlerin elinde kasasında kalan paraları ifade ediyor, bankaların olmazsa olmazı. Bu seneki sıkıntının nedeni mevduatın artış hızının düşmesi. 2011 yılında tüm bankalardaki kur etkisinden arındırılmış mevduat sadece yüzde altı arttı. Bu oran son beş yıldaki en düşük artış oranı. Mevduat yüzde altı artarken krediler ise yüzde yirmi iki arttı geçtiğimiz yıl. Bankalar 2010’da topladıkları 100 liranın 88 lirasını kredi olarak kullandırmışlardı. Mevduatın yeterince artmamasının sonucu mevduat miktarını dahi aştı kredi hacmi geçtiğimiz yıl.

Peki ne oldu da bankalardaki bu yıl paraların artışı son beş yılın rekor düşük oranında kaldı? Bunun böyle olmasının en büyük muhtemel nedeni geçtiğimiz yılın altın yılı olmasından kaynaklanıyor. Altının hızlı yükselişi nedeniyle tasarruf sahipleri birikimlerini altına yönlendirdiler. Henüz bankalardaki altın hesapların yeterince bilinmemesi nedeniyle birikimler bankalardan çekilerek fiziki altın alındı, binlerce ton olduğu tahmin edilen diğerlerinin yanındaki yerini aldılar; yastık altı.

Altındaki bu dalgalanma ve milletçe altına olan ilgimiz çok derinliği olmayan bankaların mevduat yapısında gözle görülür bir değişim meydana getirdi geçtiğimiz yıl. Buna tedbir olarak Merkez Bankası Erdem Başçı’nın geçtiğimiz günlerde çok önemli açıklamaları oldu. Merkez Bankası şu an sadece bir katılım bankasının gerçekleştirdiği fiziki altın toplayıp bu altınları bankadaki hesaplara yine altın cinsinden aktarımının yaygınlaşmasını arzu ettiklerini açıkladı.

Başkan “2012 yılında vatandaşın yastık altındaki altınlarının banka mevduatına, altın depo hesaplarına dönüşmesi, vatandaşların gelir elde etmesi, aynı zamanda Merkez’in altın rezervlerinin güçlendirilmesi yönünde adımlar atabiliriz” dedi.

Merkez Bankası’nın altınla ilgili bu planından sonra beklediğimiz bir başka düzenleme zorunlu karşılıklarda. Merkez Bankası, bankalara yatan paraların vadesine ve türüne göre yüzde onbirine kadar olan kısmını bankalardan alarak kendi kasalarında tutuyor. Zorunlu, munzam karşılık dediğimiz bu oranların düşmesi bankaların Merkez Bankası’na daha az para göndermesine, dolayısıyla ellerinde daha fazla paranın kalmasına yol açacak. Bankalar bu beklentilerini şimdiden Merkez’e dillendirmeye başladılar bile.

Şu an piyasada bir sıkıntı yok ama sektörde gidişat likidite açısından pek parlak değil, bankaların ellerindeki paralar yeterince artmıyor. Bunun için birikimlerin kendi bankalarına aktarılması için perde gerisinden kirli bir faiz yarışı başlamak üzere. Mevduata verdikleri bu yüksek faizi bir yandan kredilerin oranlarını arttırarak telafi edecekler diğer yandan da faizle mevduatla vs işi olmasa dahi bankacılık hizmetlerinden faydalanan kişilerden alınan komisyonlara yükleneceklerdir.

Net karlarının düşmesine bakmayın, geçen yıl bu komisyonlardan kaynaklanan gelirlerini yaklaşık yüzde yirmi arttırdı bankalar. Herkesin gözü faizlerde ama komisyonlara karışan yok nasıl olsa. Bu yıl da öyle olacaktır. Para gönderirken internet şubelerden masrafsız para gönderilebilen bankaları seçin. Hesap işletim ücretini sorgulayın, ödememek için anlaşın, hesap işletim ücreti olmayan bankaları seçin. Kredi kartı yıllık aidat vs gibi ücretler istemeyen kartları bankaları tercih edin. Bu ve buna benzer şeylerden bankalar 15 milyar TL’den fazla para kazandılar geçtiğimiz yıl. Kime ne kazandırdığınıza dikkat edin, seçici olun…