9 Eylül 2012 Pazar

Heyecanla bekliyoruz, sırada hangi kriz var?



Gıda, tarım ve hayvancılık ile ilgili konularda son yıllarda sürekli krizler yaşamaya başladık. Bunu fark eden bürokrasi de sanırım bu yüzden eskiden Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı olan bakanlığın ismini "Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı" olarak değiştirdi! Asıl değişiklik tabelada değil bu konulardaki politikalarda olmalı ama bu değişim emarelerini hala göremiyoruz maalesef.

Kalabalık bir ülkeyiz, yakın zamana kadar dünyanın en kalabalık ilk 15 ülkesi arasında yer alacağımız muhakkak. En temel ihtiyacımız olan beslenme konularında ülkemizin toprakları son derece müsait olmasına rağmen plansız ekimden ve yetiştirmeden kaynaklanan krizler yaşıyoruz. Son zamanlarda hemen hemen her sene bazı ürünler ya ihtiyaçtan çok fazla yetiştiriliyor ve çöpe gidiyor, ya da ihtiyacı karşılayacak kadar üretilmediği için fiyatları fırlıyor. İnsanlar en temel gıda maddeleri arasında sayılan bu ürünleri dahi almakta zorlanıyorlar. 2008 yılında pirinç krizi yaşadık. En sıradan pirincin kilosu birden beş lirayı aştı. Yetkililerin çözümü basit oldu. Halka "pirinç almayın satıcılar da mecburen fiyat düşüreceklerdir" açıklaması yapıldı. Yabancı ülkelerden ucuz pirinç satın alıp krizi atlattık. 2009 yılında süt krizi yaşadık. Süt veren hayvanların hesapsız kitapsız kesime gönderilmesiyle süt azaldı, fiyatlar fırladı. 2010 yılında domates krizi yaşadık. Dünyada en çok domates üreten ilk beş ülkeden biriyiz ama bu yıl domates fiyatları uçtu, sıradan marketlerdeki domateslere 8 lira etiket vuruldu. Aynı yıl et krizi yaşadık. Çoğu insanımızın arada sırada tadına bakabildiği et fiyatları fırladı. Kurbanda kesecek hayvan bulamamaktan endişe ettik. Apar topar yabancı ülkelerden hayvan satın alıp kamyonlarla tırlarla getirttik, bu krizi de böyle savuşturmuş olduk. 2011 yılının başlarında patates soğan krizi yaşadık. 50-60 kuruşa aldığımız soğanın kilosu bir bakıverdik 3 lira olmuş. Şimdi 2012 yılında heyecanla bekliyoruz, gıda tarım ve hayvancılıkta acaba nasıl bir kriz yaşayacağız. İlk emareler gelmeye başladı. Geçen yıl 1 balya saman 3 lira iken bu yıl piyasada saman yok. 1 balya samanı elini öptürüp 10 liraya satıyor saman sahipleri. Balya demek saman ot demek yem demek. Hayvanların et süt vermesi için en temel girdinin fiyatı böyle fırlayınca önümüzdeki dönemde et süt fiyatları acaba ne olacak? Krediyle işi bilen de bilmeyen de "muazzam teşvik var" deyip büyük baş hayvan yetiştiriciliği işine girdi. Şimdi bunlar kara kara düşünüyorlar bu hayvanları neyle nasıl besleyeceğim diye. Bu teşvik-krediyle alınan hayvanların geri ödemelerinde çok büyük sorunlar bekliyor herkesi.

Yıllardır kesintisiz krizler yaşıyoruz gıda tarım ve hayvancılıkta. Her yaşanan krizde hemen ithalata sarılıp krizi savuşturuyoruz ama çözmüyoruz. Bunun sonu pek iyi değil, bu gidişat iyi değil. Kırk bin kişinin her ay maaş aldığı gıda tarım ve hayvancılık bakanlığı gibi devasa bir yapıdan çözüm beklemek, bu konularda politikalar geliştirmesini planlar yapmasını beklemek hakkımız.

Bir yanda böyle fiyatları her sene fırlayıp giden ürünler varken diğer yandan zorda olan geniş bir çiftçi kesim var. Bunlar ayçiçeğin kilosunu 2005'te 86 kuruşa satmışken 2010'da 82 kuruşa satabilen çiftçiler, 2008'de yetiştirdiği buğdayı 61 kuruştan satmışken 2011'de 59 kuruşa satabilen çiftçiler, 2008'de çeltiğin kilosunu 1,13'ten satmışken 2011'de 97 kuruştan satabilen çiftçiler… Ne çiftçinin ne de tüketicinin yüzünü güldüğü bir durum bu. Tek gülen çiftçinin yetiştirdiğini alıp stoklayan ve meydanı boş bulup fiyatları şişirip sonra depolarını boşaltıp ceplerini dolduran modern ağalar. Evet, gerçekten de meydan boş…