28 Ekim 2012 Pazar

Bankaların bayram şekerleri zehir olmasın…

Bankalar yine coştular. Parası olan zaten harcıyor, bankaların istediği ise parası olmayan da harcasın. Sözüm ona çok düşük faiz oranlarıyla reklamlarda vatandaşa "gel gel" yapıyorlar.

Kredi kullanmak konusunda orta yaş ve üzeri daha temkinli gidiyor. Tüketici, bireysel ihtiyaç kredisi dediğimiz nakit kredilere ise gençlerin talebi oldukça fazla. Kimisi güzel bir tatil için, kimisi ipin ucunu kaçırdığı kredi kartı borçları için nakit kredilere sarılıyor.

Bankalar da bayram zamanlarını değerlendirip kampanya varmışçasına reklamlara yükleniyorlar ve bu grubu etkilemeye çalışıyorlar. Peki, bayram zamanları gerçekten kredi oranlarında reklamlarda gösterildiği gibi esaslı bir indirim mi yapılıyor? Alakası yok. Yapılan şey sadece göz boyamadan ibaret.

Göz nasıl boyanıyor peki? Krediler konusunda göz boyamanın en yaygın şekli faiz oranında indirim yapıp diğer yan masraflarda bindirime gitmek. Böylece bankalar kaşıkla verip kepçeyle geri alıyorlar aslında.

Bu durumdan rahatsız olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, geçmişte sadece kredi oranıyla reklam verilmesini yasakladı. Kredinin tüm maliyetleri dahil edildikten sonra ortaya çıkan gerçek maliyetini gösteren aylık-yıllık oranların da ilan edilmesini zaruri kıldı. Bu maliyet oranları şu an reklamlarda ilan edilmesine ediliyor ama gören yok. Cambaz ipte oynarken ekranın dibinden karınca gibi akan yazılarda ilan ediliyor ve haliyle hiçbir işe yaramıyorlar. Bu yüzden denize düşüp sarılacak yılan arayanlara, parası olmadığı halde tatile çıkmak isteyen vb. iflah olmaz kredi kullanıcılarına diyorum ki, hadi nakit kredi kullanacaksın, bari en düşük maliyetlisini seç… İyi de bunu nasıl seçeceğiz? Nasıl seçeceğinizden önce nasıl seçmemeniz gerektiğini söylüyorum, sadece kredi oranına bakarak seçmeyin. Kredi ile ilgili tüm masrafların dahil edildiği aylık yahut yıllık maliyet oranlarını inceleyin. Esas olan budur..

Bankaların reklamlarını izliyoruz hep birlikte. "Günde 6 TL'ye 5,000TL süper kredi" diyen Yapı Kredi'nin bu kredisinin ilan edilen oranı aylık 0,54. Peki masrafları ilave edince kredinin aylık maliyet oranı ne oluyor dersiniz? Oran katlana katlana 1,65'e çıkıyor ve yıllık yüzde yirmiye geliyor. Garanti Bankası bas bas bağırıyor "Bayramlık krediler inişe geçti" diye… 1,09 olarak reklamını yaptığı kredinin yıllık maliyet oranı yüzde yirmi oysa. İş bankası "Nerede o eski bayramlar diyenleri de memnun edecek kredi" deyip 0,82'den buyrun kredini hazır diyor ama bunun da aylık maliyeti neredeyse ilan edilenin iki katı, 1,54… Bu örnekler bitmez..

İşin hazin tarafı şu, devlet baba bankaları seviyor. Bankaların yaptığı tüm işlemler kayıt altında ve inanılmaz hacim yapıp çok büyük meblağlarda vergiler veriyorlar. Bu kadar çok vergi alınca devlet katında dokunulmaz gibi bir yerleri var bankaların. Vatandaşı öldürme de ne yaparsan yap dercesine fiyatlamada satışta reklamda özgürler bankalar. Ara sıra hukuka intikal eden durumlarda bile iş eninde sonunda banka lehine düzenlemeler yapılarak çözülüyor.

İş her zamanki gibi müşteride yani bizde. Etik dışı çalışan bankaları kurumları tercih etmeyerek onları cezalandırmalıyız. Kapılarında kuyruk olursak bu düzenin sonu gelmez…

Türk'ün petrolle imtihanı

Geçtiğimiz haftalarda benzinin litresi 5 TL'yi yoklayıp biraz geri çekildi. Şimdilerde litresi 4,75 - 4,85 arasında değişiyor. Geçtiğimiz aylardaki önemli gelişmelerden biri de benzinde tek başına fiyat rekabeti yapan yegane istasyonlar zinciri Full'ün el değiştirmesi oldu. Petrol Ofisi'ni satarak akaryakıt sektöründen çekilen Aydın Doğan Full'ün yüzde 60'ını satın alarak sektöre geri döndü. Baronlarla masaya oturmayıp fiyat karteli oluşturmayan, akaryakıtçıların baş belası Full piyasadan silinmiş oldu böylece. Sahip olduğu sadece 50 küsür istasyonuyla fiyat rekabetine giren Full, akaryakıt kartelini oldukça rahatsız etmişti, nihayet bileği büküldü, meydan artık Petrol Ofisi, Opet, Shell, BP ve Total'e kaldı…

Dünyanın en pahalı benzinini tüketiyoruz. Bizde 4,80 TL olan benzinin litresi İngiltere'de 4 TL, Almanya'da 3.98, Fransa'da 3.88, Japonya'da 3.34, Amerika Birleşik Devletleri'nde ise 1,82 TL (mytravelcost.com)

Gelirleri bizden kat be kat fazla olan ülkelerdeki halklardan dahi benzini daha pahalı satın alıyoruz. Bunun böyle oluşunun en büyük nedeni tabi ki vergiler. Rafineri'den Ağustos ayında 1,5 TL'ye çıkan benzinin satış fiyatı istasyonlarda 4,60'ı aştı bu ayda... Muazzam bir vergi geliri var akaryakıtta. 2011 yılında 46 milyar TL sadece dolaylı vergi geliri elde edildi akaryakıttan. (Petrol Sanayi Derneği -Petder- 2011 Sektör Raporu)

Bundan bana ne, arabam yok, arabası olanlar düşünsün bunu denemeyecek kadar ciddi bir durumdur bu. Petrol en çok ve en yaygın kullanılan enerji kaynaklarından biridir. Petrol fiyatlarındaki artış tüm dünyada malların ve hizmetlerin fiyatlarını da arttırır. Petrol fiyatları arttıkça, petrolle çalışan ekipmanlarca çıkarılan altının fiyatı da artar, mazotla çalışan pompalarla sulanan tarlalarda bahçelerde yetişen ürünlerin fiyatları da zamlanır, üretilen diğer ürünlerin ülke içinde yahut ülke dışındaki pazarlara nakliye masrafları da artar ve o ürünlerin fiyatları zamlanır. Kısaca, petrol fiyatlarındaki artış herkesi çok yakından ilgilendiren önemli sonuçlar doğurur.

Benzin fiyatları arttıkça araç sahipleri benzinli araçlardan dizel ve LPG'li araçlara kaçmaya başladı. Bu gidişle LPG fiyatlarının zamlardan daha fazla nasiplenmesi kaçınılmaz görünüyor. Son üç yılda benzinli araçların toplam araç payı içerisindeki payı yüzde 42'den yüzde 36'ya geriledi. LPG'li araçların payı ise aynı dönemde yüzde 18'den yüzde 21'e çıktı. Benzin satışı 2009'da 2,9 milyar litre iken 2011'de 2,6 milyar litrede kaldı. Aynı dönemde LPG satışları ise ikiye katlanarak 4,7 milyar litre oldu. 2009'da benzinli araç başına yıllık benzin tüketimi 500 litre iken 2011'de benzinli araçların yıllık benzin tüketimi araç başına 450 litreye düştü. (Petder, TÜİK)

Ülkemizde akaryakıtta otomatik fiyatlamaya geçildikten sonra herkes benzin fiyatlarının dolar yükselirse ve ham petrolün varil fiyatı artarsa artacağını, bunlar düşerse de bizdeki benzin fiyatlarının da düşeceğini zannetti ama gerçekleşen durum hiç de öyle olmadı.

Bunun böyle olmadığını göstermek için yazıyı basit bir soruyla bitirelim: Temmuz 2008'de varili 180 TL olan ham petrol bugün 200 TL. Ham petrol fiyatları bu dönemde %20 artarken, 2008'de litresi 3,45 TL olan benzin bizde neden %40 arttı, fiyat 4,80 TL'ye çıktı?

15 Ekim 2012 Pazartesi

Borçlarımız ne alemde?..

Devletin de tıpkı gerçek kişiler gibi alacakları borçları vardır. Bu alacakları borçları takip edip düzenleme planlama yapma işi "hazine"nin görevleri arasındadır. Kısaca "hazine" dediğimiz "T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı" belli zamanlarda borç-alacak defterindeki verileri anlayabileceğimiz şekilde düzenleyip ilan eder. En son 4 Ekim'de verileri güncelleyerek "Borç Göstergeleri" başlığı altında ilan etti bunları.

Acaba ödeye ödeye bitiremediğimiz bu borçlarda son durum nedir?

"Avrupa Birliği Tanımlı Borç" olarak tabir edilen genel yönetime ait borçların gayrı safi yurt içi hasılaya (GSYH) oranı takip edilen önemli başlıklardan biridir. Türkiye'nin AB tanımlı borç stoku GSYH'nin yüzde 39'una tekabül ediyor. Bu oran AB üyesi 27 ülkede ortalama yüzde 82 iken krizle boğuşan Yunanistan'da yüzde 165, İtalya'da yüzde 120, Portekiz'de ise yüzde 107...

Borç göstergelerinde diğer bir önemli kalem kamunun net borç stoku… 2005 yılında kamunun borcu 351 milyar TL iken varlıkları 81 milyar TL, yani net kamu borcu 270 milyar TL idi. 2012 yılı son verilerine göre ise borç 550 milyar TL'ye çıkarken varlıklar da 274 milyar TL'ye çıktı, net kamu borcu 275 milyar TL oldu. Burada net borç hemen hemen aynı kaldı ama bizi kurtaran varlıkların çok fazla arttırılmış olması. Sadece "işsizlik sigortası" adı altında çalışanlardan kesilen paralardan kamuda biriken para tam 40 milyar TL oldu. Kamu net borcunu dizginleyen önemli kalemlerden biri oldu işsizlik sigortası kesintileri…

2004 yılında ülkemizde üretilen mal ve hizmetlerin değerinin yarısı kadar net kamu borcu varken geçtiğimiz yıl bu oran yüzde 22'ye düşmüş durumda. Daha da güzel olanı, kamu net borçlarının yarısından fazlası yabancı para iken artık bu borçların hemen hemen hepsi Türk Lirası cinsinden. Bunun önemi şu, borçların ödeme zamanı geldiğinde ödenememe durumunda yabancı para basıp ödenemez bunlar, ama Türk Lirası cinsinden borçların ödeme vadesi geldiğinde bunlar en kötü ihtimalle para basılıp ödenebilir.

Varlıkları dikkate almadan takip edilen önemli bir diğer gösterge de brüt dış borç stoku. Dış borçlar kamu sektörü, Merkez Bankası ve özel sektör olmak üzere üç kaynaktan oluşmakta. Türkiye'nin brüt dış borç stoku son beş yılda 250 milyar dolardan 323 milyar dolara geldi. Bunun 212 milyar doları özel sektörün (çoğu bankalar), 102 milyar doları kamunun ve 9 milyar doları da merkez bankasının borcu.

IMF'den son 8 yıl boyunca sadece 2008'de borç para aldık. Hazine'nin ödeme planına göre önümüzdeki yıl yapacağımız ödemelerle bu kuruluşa borçlarımız sıfırlanıyor.

Toplanan vergilerin yüzde kaçının faiz harcamalarına gittiği de her yıl takip edilen önemli bir istatistik. 2002'de toplanan 100 TL verginin 86 TL'si faiz harcamalarına giderken 2011 yılı geçici verilerine göre toplanan 100 TL'nin 17 TL'si faiz harcamalarına gitti. 10 sene önce ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerinin yüzde 15'i faiz harcamalarına ayrılırken geçtiğimiz yıl bu oran yüzde 3 olarak gerçekleşti.

Özet olarak denebilir ki, ülke olarak borçlarımız eskisi gibi çılgınca artmıyor. Çılgınca artan özel sektörün borçları. Kamu yani devlet borçlanmada daha temkinli gidiyor, özelleştirmelerden alınan paraların da yardımıyla (1985-2002 arası 8 milyar dolar, 2003-2010 arası 48 milyar dolar özelleştirme geliri elde edildi) borç politikasında belirgin bir iyileşme var. Dünyada borcu olmayan bir devlet yoktur. Önemli olan borcun düşük maliyetlerle uygun vadelerle yapılması ve paraların tüm halkın refahına vesile olacak doğru yatırımlara yöneltilmesidir.

Altın fiyatları sıçrama yapacak mı?



Altın uzun süredir 90 TL civarında dolaşırken kısa sürede 100 TL'ye geldi. Bir yıl vadeli mevduat sahiplerinin 12 ayda elde ettiği getiriyi altına yatırım yapanlar birkaç ayda alınca gözler yeniden bu kıymetli metale çevrildi. Altın yeni bir sıçrama yapar mı sorusu sıklıkla sorulmaya başlandı.

Evvela şunu kesinlikle izahta fayda var. Hiç kimse 1 sene sonra altın fiyatlarının ne olacağını söyleyemez. Büyük yatırımcıların kesin ifadelerle servis ettiği görüşler büyük ihtimal spekülasyon amaçlıdır. Genelde, çok sayıdaki küçük yatırımcıları ters köşe yaparak kendileri bu durumdan kar elde ederler.

Fiyatların uzun dönemde tam olarak nerelerde olacağını söylemek güç ancak bu durum bazı gelişmelere bakıp tahmin yürütmeye mani değil. Bunun için altının fiyatının nelerden etkilendiğine yahut etkilenmediğine bakmak lazım. Söylenmesi gereken ilk şey altın fiyatlarının olumlu ya da olumsuz yurt içi gelişmelerden etkilenmediğidir.

Altının değeri dünyada dolar cinsinden oluşur. Dolar ve altın bir tahterevallinin iki ucunda otururlar. Dolar aşağı inerse altın yukarı çıkar. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken şey doların TL fiyatının yurt içi gelişmelere direkt bağlı olduğudur. Yani altının onsu (1 ons 31,1 gram) tüm dünyada 1700 dolarda sabit iken bizdeki bir gelişme sonucu dolar TL karşısında yüzde 10 düşerse altının TL fiyatı da buna bağlı olarak kur etkisi nedeniyle düşecektir. Bunun dışında, altına talebin arttığı yaz aylarında bu yurt içi talep artışı nedeniyle altın fiyatları artmaz, talebin düştüğü dönemlerde talep düştü diye fiyatlar da düşmez.

Altını en çok etkileyen şey dünyadaki gelişmelerdir. Özet olarak şu bilinmelidir, Amerika ve Avrupa başta olmak üzere dünyada her şey süt liman ise, yeni savaşlar beklenmiyor, ekonomi yolunda ise altının fiyatı da durağan olur. Para sahipleri böyle bir durumda hazine bonoları devlet tahvilleri alırlar, yatırımlar yaparlar, paralarını altına bağlamazlar. Tersi durumda ise büyük sermaye sahipleri ne olacağını kestiremedikleri için hükümetlere güvenemedikleri için paralarını tahvil bono vs yerine altına bağlarlar. Bunlar altın almaya başlayınca işte bu talep altın fiyatlarını arttırır.

Önümüzdeki döneme bakınca iç açıcı bir tablo görünmüyor. Avrupa'nın krizden çıkıp ekonomik anlamda işleri yoluna koyması zaman alacak gibi görünüyor. Petrol yatağı Ortadoğu karışık. Amerika İsrail el ele verip İran'a eninde sonunda savaş açacaklar gibi bir beklenti çok uçuk bir senaryo değil. Bunun gibi birçok ihtimal ve hali hazırdaki durum altın fiyatlarını yukarı itecek gibi görünüyor.

Altında beklentinin yukarı olması için güçlü bir neden de Avrupa ve Amerika Merkez Bankalarının para basacak olması. Bu ülkelerin para basması parasal genişleme politikasına yüklenmesi altının fiyatlarını arttırır. Neyin arzı çoğalır ise değeri düşer. Tahterevallinin bir ucundaki dolar düşünce altın yükselecektir. Bu merkez bankalarının parasal genişlemeye gitmesi yani para basıp piyasaya para sürmesi altın fiyatlarının yükselmesi için çok güçlü bir tetikleyici olacak.

Çoğu yatırımda kazanmak için sabırlı olmak ilk şarttır. Özellikle altında. Altın uzun vadeli bir yatırım aracıdır. Bugün 100 liradan altın alıp 1 ay sonra altın düştü diyerek satışla altından çıkan bir yatırımcı profiline sahipseniz altına yatırım size göre değil. Sabırlı bir yatırımcı iseniz altında görünen o ki belirttiğimiz nedenlerden ötürü beklenti yukarı yönlü.

Bankalara hücum, komisyonlar iade ediliyormuş?



Bankaların kullandırdıkları kredilere ilişkin dosya masrafı yahut komisyon vb isimler altında aldıkları ücretlerin iadesine ilişkin haberler ortalığı karıştırdı. Haberlerden sonra hepimiz bankalara koşup daha önce ödediğimiz bu paraları geri istedik ama sonuç haberlerde okuduğumuz gibi olmadı, paralarımızı geri alamadık. Peki neden? Çünkü bu konuda çıkan haberler mahkeme kararları tam okunmadan anlaşılmadan eksik şekilde yayınlandı.

Zaten karışmış olan kafaları daha da fazla karıştırmadan tane tane izah edelim.

Daha önce kullanılmış konut kredilerinden alınan komisyonlar bankalardan geri alınabiliyormuş, doğru mu?

Bu haberin gündeme gelmesinin nedeni Isparta'da Ziraat Bankası'ndan konut kredisi kullanan ve bunu daha sonra erken kapatmak isteyen bir vatandaşın bankayı Tüketici Sorunları Hakem Heyeti Başkanlığı'na şikâyet etmesidir. Heyet bazı konularda bankayı, bazı konularda müşteriyi haklı buldu, Yargıtay da bunu onadı. Bankanın konut kredisinde yüzde iki erken kapama komisyonu almasını haklı bulan mahkeme kredi kullandırılırken alınan dosya masrafının ise müşteriye iade edilmesine karar verdi. Ancak bu demek değildir ki her konut kredisi kullanan kişi dosya masrafını iade alabilir. Çünkü mahkemenin, dosya masrafının iade edilmesine karar gerekçesi müşterinin imzaladığı sözleşmede dosya masrafı alınacak tutar kısmının boş bırakılmasıydı. Mahkeme buna dayanarak "tüketiciyle müzakere edilerek doldurulması gereken bölüm doldurulmamış dolayısıyla tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilmiş, banka da bu durumu tüketici aleyhine kullanmıştır." diyerek dosya masrafının iadesine karar vermiştir. İşte kısaca olan biten bu duruma istinaden olay haberlerde eksik şekilde yer aldı ve sanki geçmişte konut kredisi kullanan herkes hemen bankalardan komisyon iadesi alabilecekmiş gibi yansıtıldı. Eğer kredi kullanmadan önce müşteriye ödeyeceği komisyon bildirilmiş ve bu sözleşmede yazılmış ise müşteri de bunu imzalamış ve ödemiş ise bu komisyonların iadesinden bahsedilmiyor mahkeme kararında.

Konut kredisini geçtik, diğer kredilerden alınan komisyonları geri alabilir miyiz?

Bu soruyu sormamıza neden olan olay ise Konya'da bir bankadan tüketici kredisi kullanan müşterinin dosya masrafının iadesi için Selçuklu Kaymakamlığı Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti Başkanlığı'na başvurması. Hakem Heyeti müşteriyi haklı bularak dosya masrafının iadesine karar verdi. Ancak burada da gözlerden kaçmaması gereken nokta bu iade kararının gerekçesi. Tıpkı konut kredisi vakasında olduğu gibi iade gerekçesi müşterinin ödediği komisyonun sözleşmede yazılmaması. Sözleşmenin ilgili kısmının boş bırakılması nedeniyle Hakem Heyeti: "Miktarlar açıkça sözleşmede yazılmadığından dolayı haksız şart söz konusu olup, bu ad altında alınan toplam 400 liranın tüketiciye iade edilmesi" şeklinde karar verdi. Yani konut kredisi haricindeki kredilerde de, komisyon bedeli yazılmış ve biz de bunu imzalamış isek bu komisyonu da iade alabilmemiz söz konusu değil.

Mahkemelerin ve Hakem Heyetlerinin kararları doğru incelenmeden yapılan ve komisyon iadesinden 12 milyon kişinin yararlanacağı söylenen bu haberler açık söylemek gerekirse bir balondan ibaret. On binlerce insan şu an bankalardan kredi kullandığı döneme ait hesap dökümleri almakta ve bankalar da bu hesap dökümlerinden ayrıca ilave ücretler istemekteler. Ancak işin aslı yukarıda izah ettiğimiz gibidir. Bize düşen bilinçli bir müşteri olmak, çalışacağımız kurumları iyi seçmek, kurumlar arasından etik çalışmak konusunda gayretli olanları tercih etmektir.