27 Şubat 2013 Çarşamba

Altın, Sık Sorulan Sorular

Altın güvenilir liman olma özelliğini kaybetti mi?

Altın bu sıfatını tek bir olayda, kısa bir fiyat çıkışında, az bir zamanda kazanmadı ki keskin de olsa bir fiyat düşüşünde hemen bu vasfını kaybetsin... Altın hala güvenilir bir limandır yatırımcılar için ve öyle kalmaya da devam edecektir. Dünya ekonomisinin lokomotif ülkelerinde işsizlik artınca, belli başlı ülkelerin ekonomileri kötüye gittikçe yahut zaten kötü ekonomilerin toparlanmasının zaman alacağı anlaşıldıkça, savaşlar kaoslar konuşuldukça yatırımcıların ilk kaçacağı ve sığınacağı liman her zaman altın olacaktır.

Altına ne oldu da fiyatı bu kadar düştü?

Dünyanın sayılı dev fonları altın fiyatlarını aşağı yönlü harekete geçirdi. Bunun nedeni, bu fonların altından çıkıp, altına alternatif olarak gördükleri diğer enstrümanlara yatırım yapmaları. Altından çıkma nedenleri ise bir takım önemli baz verilerin olumlu gelmesi-yorumlanması. Avrupa’daki kriz henüz bitmedi ancak felaketle sonuçlanmayacağı belli oldu.. Yunanistan Euro’dan çıkmayacak, İspanya, Portekiz ve İtalya’da durum daha da vahim bir hal almadan kontrol altına alınabilecek… Amerika’daki mali durumda toparlanma umut verici. Çin’in büyüme ile ilgili soru işaretleri gittikçe azalıyor. Bu ve benzeri bir takım bardağın dolu tarafını görmek isteyen fonların altından çıkmaları altın fiyatlarının düşmesine neden oldu.

Altın fiyatları ne olacak, düşer mi çıkar mı?

Şu an 1600 civarında seyreden fiyatlar için yorumcuların tahminleri iki odakta yoğunlaşıyor. İlk grup, fiyatın 1400’lere kadar inip o seviyelerde seyretmesini öngörüyor. Başını Marc Faber’in çektiği ikinci grup ise altının 1550’leri görüp sonra çıkışa geçmesini ve Eylül 2011’deki rekor 1900’leri yeniden test etmesini öngörüyor. Altın 1630 dolar iken Marc Faber bu tahminini çok açık bir şekilde paylaşmıştı yaklaşık iki hafta önce. Nitekim son iki haftadır Faber’in tahmin ettiği gibi altın gerçekten de 1550’leri gördü, yazıyı yazarken spot piyasada altın fiyatı (27/02/2013- 0:15) 1615 dolar. Ben bu iki grup tahminci arasında Faber’e daha çok güveniyorum. Her şey süt liman olsa dahi merkez bankalarının harıl harıl para bastığı bir yıl olacak bu yıl ve böyle bir yılda altın fiyatlarının keskin düşüşler yapıp o dip seviyelerde uzun süre kalmasını da beklemem.

Altın'a ilgi duyanlara genel bir öneri?

Gelecek ile ilgili yazılanların tümü, sadece öngörüden ibaret. Fiyatların böylesine oynak olduğu zamanlarda yatırım kararı vermek büyük riskler barındırıyor. Analistlerin, yorumcuların, özellikle de büyük fonların ve şirketlerin ilan ettiği öngörülerin bir kısmı yönlendirme amaçlı spekülatif söylemler olabiliyor, bunlara güvenerek karar vermek büyük hata olabilir. Yatırım kararı vermeden önce neye yatırım yapacaksanız o enstrümana çalışın. Çok zor değil, fiyatı nelerden etkilenir, dönemsel düşüşleri çıkışları var mıdır, ülkelerin piyasaların süt liman olması mı bu yatırım enstrümanının işine gelir yoksa kaosu seven, krizlerde değer kazanan bir enstrüman mıdır.. gibi konuları öğrenerek durum tespitini sizin yapmanız en sağlamı… 'Altın nedir'den, alfabeden başlayıp ileri seviyelerde makalelerin yer aldığı saglamaltin.com sitesini takip etmenizi öneririm..

Altın için banka mı kuyumcu mu?

19 Şubat Salı günü kuyumcu odaları Ankara’da basın toplantısı düzenleyip BDDK’ya, Hazine’ye ve bankalara veryansın ettiler, POS parçalayıp kredi kartı yaktılar vs… Nedeni, bankaların altın işiyle iştigal etmeleri, yeni ürünler çıkarmaları, yeni izinler almaları…

Önce, bankalar altın işine ne kadar girdiler, altın ile alakalı neler yapıyorlar, bakalım… Bankaların altın ile ilgili işlemlerini şöyle sıralayabiliriz. İlk olarak, altın hesaplar var. Altın tasarruf etmek isteyenler gidip para yatırıp karşılığında altın hesabına tamamen kaydi altın alıyorlar. İkinci olarak,gram altın satan bankalar var. Altına yatırım yapmak istiyorum ama kaydi altın olmasın, fiziken 24 ayar has altın almak istiyorum diyenlere yönelik, gidip bazı bankalardan 1 gram 5 gram vs saf altın alıyorlar. Bankaların altın ile alakalı üçüncü iştigal şekli evdeki fiziki altınların kaydi altına dönüştürülmesi. Evde muhafazası zor, çalınır vs diyerek bankaya götürenler ve bunları kaydi hesaba dönüştürenler var. Dördüncü ve en yeni iştigal şekli ise cumhuriyet altını alım satımı işi olacak. BDDK, bankalara darphanenin bastığı çeyrek yarım vb altınları alıp satabilirsiniz diye izin verdi. Henüz bunu yapan banka yok, bu işe giren banka olacak mı, o da şimdilik belli değil. Ama kuyumcular için bardağı taşıran son damla oldu bankalara ziynet altın alım satım izni verilmesi…

Acaba müşteriler hangi tarafı tutacaklar? Üzerinde durulması gereken asıl konu bu.

Genel tepkilere bakınca, altın müşterisi olan insanların, bankaların altın işine girmesinden memnun olduğu kanaati hasıl oldu bende. Kuyumcular, “Kuyumcunun mağdur ettiği müşteri oranı yüz binde birdir” deseler dahi, bu oran maalesef daha yüksekmiş gibi geliyor bana. Bankaların bu işi zaten başaramayacağını kesin bir dille ifade ediyor kuyumcular. Madem öyle, gösterilen bu tepkiler biraz aşırı kaçmıyor mu? Zaten başarısız olacağı ifade edilen projeler için bu öfke niye? İnsanların kuyumculardan yaptığı bazı işlemleri bundan sonra bankalar vasıtasıyla yapmasından korkuluyor sanırım. Kuyumcuların aynaya bakarak çok ciddi bir özeleştiri yapmaları gerekiyor bu noktada. İşi sadece altın olan kuyumcular varken insanlar neden bankalara yönelmeye başladılar altınla ilgili işlemlerde?

“Altın için banka mı kuyumcu mu”ya gelirsek… Bundan sonra şu makul ayrımı göreceğiz muhtemelen. Altın takı müşterileri kuyumcuları ziyaret etmeye devam edecekler. Altına yatırım yapan müşteriler ise bankalara yönelecekler. Devlet ise, altına yapılan yatırım meblağının sistem dışına çıkmaması için bankaların altın işlemlerine destek vermeye devam edecektir.

17 Şubat 2013 Pazar

Coştuk, altın miktarımızı üçe katladık


Ülkelerin altın rezervlerini takip eden ve bunları belirli zaman aralıklarıyla ilan eden en güvenilir kuruluş, Dünya Altın Konseyi’dir. Bu kuruluşun verilerine göre, ülkemizin altın rezervleri Şubat ayı itibarıyla 359,6 tona ulaştı. Bu miktar ile, ülkeler sıralamasında en çok altını olan 14.ülke olduk.

1995 yılından bu yana altın rezervimiz 116 ton idi. Bu miktar ile uzun süre 29. idik en çok altını olan ülkeler sıralamasında. Ne zaman ki altın bankacılığı başladı, Merkez Bankası bankaların bu altınlarını zorunlu karşılık olarak kabul etmeye başladı, altın rezervlerimiz de tabiri caizse patladı, kısa bir sürede altın rezervlerimizi üçe katladık ve 116 tondan 360 tona ulaştık.

En çok altını olan ülkeler sıralamasında ilk 10’a girebilmemiz için 558 ton altını olan Hindistan’ı geçmemiz gerekiyor, diğer ülkelerin rezervlerinde büyük bir değişiklik olmaz ise. Genelde diğer ülkelerde pek değişiklik olmuyor zaten. Bizde ise Merkez Bankası, Rezerv Opsiyonu Katsayısını sürekli yükseltiyor. 100 TL zorunlu karşılık için önceleri bankalara 100 TL’lik altın getir yeter diyordu. Daha sonraları ise 100 TL zorunlu karşılık için istediği altın miktarını sürekli arttırmaya başladı. Bankalar da kendileri için yüksek maliyetli olan TL vereceklerine, çok çok düşük maliyetli altın vermek için canla başla Merkez Bankası’na altın yetiştirmeye çalışıyorlar. Ülkemizin altın rezervlerinin artmasının altında yatan temel neden, özetin özeti, budur.

En çok altını olan ülkeler sıralamasında en güncel verilere göre ilk 15 şöyle:

1. ABD 8133 ton

2. Almanya 3391 ton

3. İtalya 2452 ton

4. Fransa 2435 ton

5. Çin 1054 ton

6. İsviçre 1040 ton

7. Rusya 958 ton

8. Japonya 765 ton

9. Hollanda 612 ton

10. Hindistan 558 ton

11. Tayvan 424 ton

12. Portekiz 382 ton

13. Venezüella 366 ton

14. Türkiye 360 ton

15. S.Arabistan 323 ton

Kur savaşları, yine, yeniden…

Kur savaşı tabiri yeni sayılabilecek bir tabir, isim babası halen görevdeki Brezilya maliye bakanı. Ne demek kur savaşı? En kısa tarifiyle, ülkelerin kendi paralarının değerini, diğer ülkelerin paraların değerinden düşük tutmaya çalışması. Döviz fiyatlarının mevcut seviyesinden daha yukarılarda olması için çabalamak… Biz ülke olarak bu kur savaşlarının içinde yer alacak olsak, bu savaşın gereği çabamız şu olacaktı yani, dolar 1,75 TL değil 2,50 TL olsun, euro 2,35 TL değil 3,25 TL olsun…

Neden böyle bir şey istensin ki? Cevabı çok basit, değeri düşen para birimine sahip ülke, parası ne kadar değersizleşirse yurt dışına kadar kolay mal satabilir duruma gelir. Dolar şu an 1,75 TL iken 2 TL olsa ihracatçılarımız bayram eder, bu yüzde 15’lik kur artışı yurt dışındakiler için bizim mallarımızın aynı oranda fiyatının düşmesi demek.

İç talebin durgun olduğu ülkelerin şu zamanlarda yeniden ısıttıkları konu da bu. İç talebin durgun olduğu hemen her ülke kendi parasının değerini düşürmeye çalışıyor. Para biriminin değeri en kolay nasıl düşürülür? Tabi ki para basarak. Parasal genişleme, parasal gevşeme denen bu taktik tüm dünyada merkez bankalarının kolayca davrandığı bir silah haline geliverdi. İşin tıkandığı yer de tam olarak burası. Durgunluk yaşayan ülke sayısı bir iki olsa sorun yok. Bunlar paralarının değerini düşürür, diğerleri bunu idare edebilir. Ama şimdilerde birçok ülke aynı anda aynı şeyi yapmak istiyor, çarşı bu yüzden karışıyor.

Bizim ülke olarak kur savaşlarında yer almadığımızı-almayacağımızı söylemeliyim. Biz şu anki mevcut talepten, enflasyondan, faizlerden çok memnun olmasak da durum kontrol altında görünüyor. Merkez Bankası’nın politikalarına bakınca, TCMB’nin bu yıl dövizin mevcut değerinden yüzde 5’ten fazla değerlenmesine müsaade etmeyeceği tahmin edilebilir. Japonya, ABD ve Avrupa Birliği’nin başrolde olduğu, para birimlerinin değerleri konusunda kıyasıya bir bilek güreşinin yapılacağı bir süreç başlıyor…

Altın Bankacılığı, hangi banka nerede?

Bankalardaki altın miktarı 16 milyar TL’yi aştı. Bu çok ciddi bir rakam. Bankalar kendileri için maliyeti çok çok düşük olan altınlarıhesaplarına alabilmek için kıyasıya yarışıyorlar. Peki bu yarışta hangi banka nerede?

İş Bankası 2,6 milyar TL’lik altın ile birinci sırada yer alıyor. Banka en az 10 gram altınla 6 aydan başlayan vadeli hesap açıp 5 kg ve üzerini fiziken teslim edebiliyor.
İkinci sırada 2,1 milyar TL’lik altın ile Garanti Bankasıgeliyor. En az 12 ay vadeyle ve 100 gramdan başlayan miktarlara vadeli altın hesabı açabiliyor.

Üçüncü sırada altın bankacılığının lokomotiflerinden Kuveyt Türk yer alıyor. 2 milyar TL’yi aşan altın hesap mevcut. En az 10 gram ile 3 aydan başlayan vadelerle katılma hesabıaçılabiliyor. 1 gramdan başlayarak her gramajı fiziken teslim edebiliyor.
Halkbankası 1,9 milyar TL’lik altın ile dördüncü sırada yer alıyor. Bankanın şu an altın hesaplarla ilgili ürün çeşitlendirmesi mevcut değil.

Yapı Kredi 1,2 milyar TL’lik altın ile beşinci sırada. En az 10 gramdan başlayan miktarlar için vadeli hesap açabiliyor. Altın bankacılığıkonusunda zayıf kalan büyük bankalardan Yapı Kredi.

Altıncı sırada Bank Asya geliyor. 1,2 milyar TL’lik altın hesap mevcut bankada. En az 250 gram ve 3 ay vade ile katılma hesabı açıp, istenirse 1 gramdan başlayarak fiziki teslimat yapabiliyorlar.

Akbank altın hesaplarda yedinci sırada, 755 milyon TL’lik altın hesap mevcut. 700 milyon TL ile TEB sekizinci. Dokuz ve onuncu sıralarda ise kamu bankaları olan Vakıfbank ve Ziraat Bankası bulunuyor.

Fiziki teslimat, hesap açılış miktarı, hizmet kalitesi, reklamlara verdiği ağırlık gibi birçok etken mevcut bu rekabette. Önümüzdeki süreçte sıralamanın değiştiğini göreceğiz…

Altın Bankacılığı, kuyumcular bankalara karşı…

Kuyumcularla bankalar yine kapıştılar. 10’a yakın ilin kuyumcular odası başkanları Salı günü Türkiye Bankalar Birliği’ni ziyaret ettiler. Bankalardan gelen altın bankacılığı yetkilileri ve Bankalar Birliği temsilcileriyle görüşen kuyumcular, bankaların altın satmasından, kaydi yahut fiziki altın işine girmiş olmalarından son derece muzdaripler. “Kuyumcuların olmadığı bir altın ticaretine izin vermeyiz” şeklinde açıklamalar yapmaktalar. Gelinen noktada işler iyice karışmış görünüyor, kuyumcular bankalara karşı seslerini her geçen zaman biraz daha yükseltiyorlar. Durum nedir, kim haklı kim haksız?

En baştan başlamak gerekirse, bankaların altın işine girmesi, daha doğrusu bu işin patlama noktası halkın elindeki altınların bankalara götürülerek altın hesaplara geçilmesi uygulamasının başlamasıdır. Bu işin başlangıç aşamasında bankalar aslında büyük kuyumcular odası başkanlarıyla fikir alışverişinde bulunmaya teşebbüs ettiler. “Altın projeleriyle ilgili siz kuyumcular odalarıyla ortak ne gibi çalışmalar yapabiliriz” sorusunu bazı kuyumcular odası başkanları “dergilerimize reklam verebilirsiniz” deyip savuşturdular. İşin en başında aslında kendi kendilerini bu sürecin dışında tutmuş oldular. Çok da basiretli olmayan bazı oda başkanlarının ciddi bir hatası idi bu yaklaşım. İş patladıktan sonra “biz de yer alalım bu projelerde” demenin bir anlamı kalmadı bu noktadan sonra. İkinci olarak, insanların altın bankacılığına bu kadar ilgi göstermesinin nedenlerini irdelemek gerekiyor. En başta gelen nedenlerden biri de kuyumculara karşı çok ciddi şekilde azalan güvendir. Bugün sadece biz müşterilerin değil, tertemiz siciliyle ahlaklı bir şekilde kuyumculuk yapan kişilerin de en büyük baş ağrısı kuyumcular arasındaki pek de güvenilir olmayan insanların varlığıdır, bunların sayılarının maalesef günden güne artmasıdır. Sektördeki en büyük açıklardan biri de bir kuyumculuk kanunu olmamasıdır. Bu durum o kadar aptalca durumlarla karşılaşmamıza neden oluyor ki, bizzat kendisi sahte altın yapıp bunu satmaya çalışırken yakalanan, yargılanan ve hapis yatan sabıkalı biri yeniden hiçbir engelle karşılaşmadan kuyumcu dükkanı açabilmekte ve “altın” alım satımıyla uğraşabilmektedir.

Kısa sürede bankalar kanalıyla 13 ton yastıkaltı altın ekonomiye dâhil oldu. Bu kadar az zamanda çok ciddi bir miktar ve bu daha başlangıç. Son tahlilde değerlendirilince bu durumun artarak devam etmesi bütün tarafların (altın sahiplerinin, finansal sistemin ve devletin) menfaatine bir durumdur. En büyük sorunumuz kayıt dışı ekonomi, ekonominin dışında atıl duran değerli kaynaklarımızdır. Bir taraftan üretirken diğer yandan tasarrufa yönelmeli, aynı zamanda da kenarda atıl duran değerli kaynaklarımızı ekonomiye dahil etmenin yollarını aramalıyız. Şahsi çıkarlar için, sadece bir zümrenin kazancı için ülke menfaatine aykırı uygulamalar özlemi içinde yer alan ve bunu açık açık ifade eden birlikler, odalar, insanlar görmek istemiyor artık bu ülkenin insanları…

Yastık Altında Ne Kadar Altın Var?

Altın ile ilgili kişilerin ve kurumların açıklamalarına bakılırsa yastık altında ne kadar altın olduğu tam bir muamma. Gerçekten halkımızın kenarda köşede sakladığı altınların yekûnu fevkalade bir servet değerinde mi yoksa dikkate almaya değmeyecek bir meblağ mı?

Yastık altı altın diye tabir ettiğimiz şey aslında finansal sistemin dışında evde işte vs muhafaza edilen kara günler için kenara saklanmış yahut fiyat hareketlerinde al sat yapılan altınları ifade ediyor. Bunların ne kadar olduğuyla alakalı farklı söylemler var. İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı’na göre yastık altında 800 ile 1000 ton arası altın mevcut. İstanbul Altın Rafinerisi’nden yapılan ve daha itibar gören açıklamalarda ise beş bin ton altının yastık altında olduğu görüşü ifade ediliyor. Cari fiyatlarla 50 milyar dolar ile 250 milyar dolarlık bir değerden bahsediliyor yani.

Hangisi doğru? Gerçekte ülkemizde yastık altında ne kadar altın var? Bu konuda yapılmış en ciddi çalışma Merkez Bankası’na ait. Merkez Bankası’nın Ekim 2012’de duyurduğu ekonomi notları çalışmasına göre Türkiye’de mevcut yastık altı altın stoku 2189 ton. Merkez Bankası çalışmayı kabaca şu şekilde yaptı, 1984 yılından bugüne yabancı ülkelerden gelen altın miktarını hesapladı, buna ülkemizde üretilen altın miktarını ilave etti. Bu genel toplamdan altın ihracatı çıkarıldı ve bu 2189 ton verisine ulaşıldı.

Bu çalışma hakkında bilinmesi gereken en önemli konu Merkez Bankası’nın 1984 yılından önce ülkemizde altın miktarını sıfır olarak kabul etmesidir. Hepimizce malum olduğu üzere bu yıldan evvel de yastık altı altın ülkemizde hep revaçta idi. Bu çalışmayı şu şekilde okumak daha doğru olur, 1984’ten bu yana yurt dışından getirdiğimiz ve ürettiğimiz altınlardan yurt dışına sattıklarımızı çıkarınca, ülkemizde kalan altın miktarı 2189 tondur. En az bu kadar daha altının evvelce ülkemizde stoklarda olduğunu kabul edersek yastık altında olduğu tahmin edilen altının beş bin ton civarında olduğu kabul edilebilir. Bu altınların tabi ki hepsi hanelerde değil ama Türkiye’de mevcut 17,5 milyon haneye paylaştırılmış olsa hane başına düşen altın miktarı 250-300 gram olmakta.

Beş bin ton, 250 milyar dolarlık bir kaynak çok ciddi bir birikim. Bu kadar ciddi bir kaynağın atıl olması ve ekonomi dışında öylesine beklemesi ise gerçekten içler acısı bir durum. Ekonomi dışındaki her bir kuruşun nasıl sisteme, ülke ekonomisine dâhil edilebileceği ile ilgili ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor.

Bu kazanç dünyada yok, bizde her isteyene

Parasal konularda insanları yönlendirirken çok ama çok dikkatli ve titiz olmak her zaman en dikkat ettiğim husustur. Altın alın, dolar satın, konut almak için tam zamanı vb gibi söylemleri hiç ama hiç inandırıcı bulmam. Ama bir husus var ki çok rahat bir şekilde çevremdeki herkesi yönlendiriyorum ve hararetle tavsiye ediyorum: Bireysel Emeklilik Sistemi.

Daha evvel bir iki yazı yazmıştım konu ile ilgili ama 1 Ocak 2013’ten itibaren yürürlüğe giren değişikliklerden sonra tekrar önemle hatırlatmak istiyorum.

Yeni değişen sistemden önce bireysel emeklilik’ten sadece kayıt altında çalışan kişiler (devlet babaya göre ‘kümesteki kazlar’) bir takım vergisel avantajlar vasıtasıyla yararlanabiliyordu. Malum, ülkemizde kayıt dışılık o kadar fazla ki, sistemden yararlanabilen kişi sayısı da haliyle çok kısıtlı kaldı geçen zaman içinde. Kayıt dışılığın azaltılması çok uzun yıllar alacağından devlet radikal bir karar aldı ve bireysel emeklilik sistemindeki kümesteki kişiler için olan eski vergisel avantajları kayıt dışı kişiler için de cazip hale getirerek “kim ne yatırırsa yüzde 25 de benden” sistemine geçti. Bu şu demek, kim olduğuna bakılmaksızın, ne iş yaptığına bakılmaksızın bireysel emeklilik sistemine girerek prim ödeyen kişilerin ödedikleri primlerin yüzde 25’i kadar da devlet bu kişilere para veriyor. Ayda 100 lira ödeyene her ay 25 lira, 200 lira ödeyene 50 lira.. ilave para da devletten.

İşte bu avantaj, bu yüzde 25 garanti getiri, çok açık söylüyorum, dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir yatırım enstrümanında olmayan muazzam bir garanti getiri. Şimdiye kadar bireysel emeklilik sistemine girmemiş olabilirsiniz, eski sistemin –vergisel- avantajlarından yararlanamayan kişi sayısı yararlanabilen kişi sayısından çok daha fazlaydı ne de olsa. Ama 1 Ocak 2013’ten itibaren ne yapın edin mutlaka bireysel emeklilik sistemine dahil olun. Kredi kartınızdan vereceğiniz aylık 100 liralık otomatik ödeme talimatıyla devletin de ilave edeceği yüzde 25 ilave ile damlaya damlaya göl olacaktır. Sistem tamamen Hazine Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu kontrolünde. Faizli faizsiz portföyler sunan 17 emeklilik şirketinden masrafları düşük ve iyi hizmet veren birini tercih edebilirsiniz. Şu an sistemdeki kişi sayısı 3 milyonun üzerinde. Bu teşvikle katılımcı sayısının epey artacağına şüphe yok.

Sistem hakkında ayrıntılı bilgileri Emeklilik Gözetim Merkezi’nin internet sitesinden (egm.org.tr) alabilirsiniz.

Kuyumculuk Kanunu Şart…

Altın çok kıymetli bir varlık olduğu için altın işiyle uğraşan kişilerin alelade kişiler olmasının önüne geçilmeli. Altının kıymeti dolayısıyla bu işle iştigal eden kişiler sadece alım satımla başladıkları bu işi çok daha farklı noktalara götürebiliyorlar. Bugün hemen hemen her kuyumcu minik bir banka şubesi gibi çalışmakta. Kimine borç (kredi) vermekte kimisinin de altınlarını paralarını (mevduat) yüksek faiz vermek vaadiyle almaktalar. Bu kadar başıboş bu kadar düzensiz bir sektör daha mevcut mudur emin değilim. Dolandırıcılıktan sahtecilikten sabıkası olan kişilerin dahi bir kuyumcu dükkanı açıp işletebilmesine gülmek mi gerek ağlamak mı gerek bilemiyorum. Bundan en muzdarip olanların başında şüphesiz sektörde namusuyla çalışan esnaf geliyor.

Google’a “kuyumcu dolandırıcı” yazarsanız üç yüz bine yakın sonucun sayfalandığını göreceksiniz. İnsanlar hala mahalledeki, sokak arasındaki “güvenilir” buldukları kuyumculara ellerindeki altınları birikimleri paraları vererek sözüm ona ortak oluyorlar, kar payı yahut direkt oranı baştan belirleyip faiz alıyorlar. Bunların büyük bir kısmı eninde sonunda pişman oluyor ama “bade harabül Basra”, iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Burada en büyük sorumluluk tabi ki müşterilerde. Ama devletin de bazı tedbirler alması gerekiyor. En azından yukarıda bahsi geçtiği üzere, dolandırıcılıktan sabıkası olan da kuyumculuk yapamasın değil mi?! Bunun için bir kuyumculuk kanunu şart görünüyor. Hem sektörün bazı sorunlarına çözüm olacak hem de halkı bir takım sözüm ona uyanık kişilerin gazabından koruyacak bir kuyumculuk kanununa ihtiyaç var. Tefeci gibi çalışan her köşe başında bir kuyumcu ile, milletten para altın toplayan ve ortalıktan kaybolan insanların istilasına uğramış bir kuyumculuk sektörü kaybetmeye mahkum. İnsanların altın konusunda neden bankalara inanılmaz bir teveccüh gösterdiğini kuyumcular ve sektör gerçekten çok çok iyi analiz etmelidir.

Altının çok çok önemli olduğu bizim gibi bir ülke için zıvanadan çıkmış altın sektörünü yola getirecek düzenlemelere ve esaslı bir kanuna gerçekten çok ihtiyaç var. Sektöre hak ettiği itibarın acilen kazandırılması gerekiyor…

Altın Bankacılığı, bankalar altın işini sevdiler

Geçtiğimiz yıl bir katılım bankası ile başlayan ve şimdilerde birçok banka ile iyice ivme kazanan altın toplama işi dünyada bir ilk. Altın tasarrufunun yüksek olduğu dünyadaki diğer bazı ülkelerin de şu aşamada incelediği ve ilgilendiği bu sistemde sürecin içindeki herkes sonuçtan memnun görünüyor. Tasarrufların ekonomiye dâhil olmasından, Merkez Bankası’nın altın rezervlerinin artmasından devlet memnun; altınları alarak bilançolarını güçlendiren ve likidite sağlayan, bu altınları zorunlu karşılık olarak TL yerine Merkez Bankası’na vererek maliyetlerini düşüren bankalar memnun; vergi vs olmaksızın altınlarını bankacılık sistemine dâhil eden ve altınlarını güvenli bir yere nakleden tasarruf sahipleri memnun…

Bankalardaki altın hesaplara olan talep o kadar artarak ilerliyor ki 2010 sonunda bankalarda 2,5 milyar TL’lik altın varken bugün bu rakam 16 milyar TL’ye dayandı. Onca teşvik ve reklama rağmen aynı zaman aralığında Bireysel Emeklilik Sistemi’ndeki katkı payları toplamı ise 9,5 milyar TL’den 15 milyar TL’ye gelebildi. Devletin altın konusunda, tamamen kayıt altında çalışan finansal sistemin önünü açıp altın konusundaki olumlu tavrını devam ettirmesi durumunda çok çok daha yüksek rakamları göreceğiz. Altınların finansal sisteme dâhil olmasıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın da altın rezervleri tarihin en yüksek, rekor seviyesini gördü. En güncel Aralık ayı rezerv verilerine göre 8 bin ton ile Amerika Birleşik Devletleri’nin en üstte olduğu listede 320 ton ile dünyada en çok altın rezervi olan 15. ülke konumundayız. (Dünya Altın Konseyi)

Altın bankacılığının ivmelenmesiyle konuya önem veren bankalar altın bankacılığı birimleri kurarak altın konusunda iyice uzmanlaşmaktalar. Altın bankacılığı birimi kuran ve kaliteli bir ekiple yeni ürünler çıkaran, mevcut ürünlerini iyi yöneten bankaların bu işten çok kazançlı çıkacağı muhakkak.

Şu an altın toplayan 8 banka mevcut. En az 3-4 bankanın daha bir iki ay içerisinde altın toplama faaliyetlerine başlayacağı tahmin ediliyor. Kişinin altın hesabındaki altınlarını, başka bir bankada açtıracağı altın hesabına transferinin de hayata geçirilmesi, bankalar arasındaki altın rekabetini arttıracaktır. Bu da sanıyorum önümüzdeki yıl içinde hayata geçmiş olacaktır.

Yılbaşından Eylül sonuna kadar olan 9 aylık süreçte bankaların altın performansına baktığımızda Akbank, Vakıfbank ve Ziraat’in kıymetli maden depo hesapları açmaya başladığını görüyoruz. Böylece ING hariç altın hesaplara kayıtsız duran banka kalmamış oluyor. Bankalardaki 16 Milyar TL’lik altının neredeyse yarısı sadece İş Bankası, Garanti ve Kuveyt Türk’te. Altınını en çok arttıran bankalar ise 200 milyon TL’lik altınla Bank Asya ve 125 Milyon TL’lik altın artışıyla Denizbank. Bankalardaki altın miktarı artışlarındaki kur etkisini sıfırlayarak bakarsak reel altın miktarını arttırabilen bankaların sırasıyla Denizbank, Bank Asya, Finansbank ve İş Bankası ile sınırlı kaldığını görüyoruz. Aynı dönemde Garanti Bankası’ndan neredeyse yarım milyar TL’lik altın çıkışı ise dikkat çekiyor. Halkbank, Yapı Kredi, Şekerbank, Türkiye Finans, HSBC ve Albaraka da toplamda 760 milyon TL’lik altın kaybederek düşüş yaşadılar.

Bankalar ve devlet vahim hatalar yapmadıkları müddetçe altınların ekonomiye dâhil olması ve altın tasarrufların finansal sistem içerisinde değerlendirilmesine ilgi devam edecektir.

Katılım Bankaları, gidecek çok yol var...

Türk bankacılık sisteminin (aktif) büyüklüğü 1,3 trilyon TL’ye yaklaştı. 31 mevduat bankası, 13 yatırım bankası ve 4 katılım bankası olmak üzere toplam 48 bankanın faaliyet gösterdiği bir sektör. Katılım bankalarının bankacılık sektörü içerisindeki payı Eylül sonu itibarıyla yüzde 4,79 oldu (aktif payları) Mevduatta yüzde 6,13 ve kredilerde yüzde 6,05 ile bilanço büyüklüğü anlamındaki paylarından daha fazla paya sahipler sektörde. Buna karşın net kardaki payları ise sadece yüzde 4,21.

Katılım bankacılığının dünya bankacılık literatüründeki karşılığı aslında “islamic banking”, islami bankacılık. Ülkemizde, içinde “islami” kelimesi geçen çoğu şeye hatırı sayılır bir tepki oluşması nedeniyle sanıyorum, isimleri katılım bankası olarak 2006 yılında düzenlenmiştir. Öncesinde “Özel Finans Kurumu” statüsündeydiler.

Bu katılım bankaları hangileri, sahipleri kimlerdir.. Hali hazırda faaliyette dört katılım bankası mevcut. Remzi Gür beşinci katılım bankasıyla sektöre girmek için uzun zamandır hazırlık yapıyordu ama BDDK’nın onay vermemesi yüzünden son anda bu gerçekleşmedi. Faaliyetteki katılım bankaları şunlar: Albaraka, yüzde 54’ü Bahreyn merkezli Albaraka Banking Group’un, yüzde 23’ü borsamızda, halka açık. 134 şube 2700 personel ile faaliyette. Bank Asya, banka sermayesinin yüzde 10’undan fazlasını elinde bulunduran grup ya da kişi yok. 230 şube ve 5 bin personelle faaliyette. Kuveyt Türk, yüzde 71’i Kuveyt devletinin, yüzde 19’u Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün. 221 şube ve 3850 personelle faaliyette. Türkiye Finans, yüzde 65’i Suudi Arabistan’ın ilk ve en büyük bankası The National Commercial Bank’ın, yüzde 22’si Boydak’ların ve yüzde 14’ü Ülker grubunun. 193 şube ve 3500 personelle faaliyette.

Katılım bankalarını diğer bankalardan ayıran en büyük fark nakit kredi vermeyişleri. Fatura yahut belge vb ibrazı ile satın alınacak hemen her şeyi finanse edebilirler. Malı-hizmeti sizin için satın alıp size vadeli satım yaparak bu alım satımdan kar elde ederler. Bu karı da parasını kendilerine emanet verenlerle paylaşırlar. Hemen hemen tüm bankacılık ürünlerine sahiptirler. Müşterilerinin önemli bir kısmının, faiz hassasiyetinden ziyade fiyat uygunluğu ve hizmet kalitesi nedeni ile tercih ettiklerini düşünüyorum. Her bir katılım bankasının tüm işlemlerinin yüzde yüz islami kurallara uygunluğu elbette tartışılabilir. Ancak katıksız faizli sistemle çalışan mevduat bankalarıyla aynı kefeye koyup “hiç farkları yok” demenin büyük haksızlık olduğu kanaatindeyim. Vatikan bile “islami bankacılık batı bankalarının krizden çıkmaları için örnek teşkil edebilir” (Bloomberg,04/03/2009) derken, bu sistemin toptan üzerini çizmek çok yanlış olur.

Katılım bankalarının performanslarını mevduat bankalarıyla karşılaştırırsak.. Katılım bankalarının şube başına kredi riski 66 milyon TL iken mevduat bankalarında bu meblağ 71 milyon TL. Katılım bankalarındaki mevduat şube başına 62 milyon TL iken mevduat bankalarındaki para şube başına 70 milyon TL. Katılım bankalarındaki paranın yüzde 32’si 1milyon TL üzeri blok para iken mevduat bankalarındaki paranın yüzde 48’i 1 milyon TL üzeri paralardan oluşuyor. Katılım bankaları daha parçalı, tabana yaygın mevduat sahipleri olarak öne çıkıyor. Katılım bankalarındaki mevduatın yüzde 21’i vadesiz mevduat iken mevduat bankalarındaki paranın yüzde 17’si vadesiz mevduat. Katılım bankaları topladığı 100 TL mevduata karşın 106 TL kredi vermiş, mevduat bankaları ise 101 TL (dış kaynaklarla mevduatın üzerinde kredi kullandırımı söz konusu). Kredilerdeki batık oranı katılım bankalarında yüzde 3,12 iken bu oran mevduat bankalarında yüzde 3,01. Katılım bankaları 100 TL’lik özkaynak karşılığı 11,59 TL net kar elde ederlerken mevduat bankaları 12,25 TL net kar elde etmişler. (Tüm bu veriler Eylül 2012 sonu itibarıyla, BDDK)

Sektörden aldıkları pay çok sınırlı da olsa mevcut şube sayılarıyla dahi mevduat bankalarıyla şube başı performans anlamında başa baş faaliyet göstermekteler. Ağırlıklı olarak reel sektörle ortak çalışıp diğerlerine göre oldukça etik bankacılık yapmalarına ilaveten gösterdikleri performans bence takdire şayandır. Şube ağlarını arttırabilirlerse ve bankalardan bezmiş geniş kitleye kendilerini anlatabilirlerse daha gidecek çok yolları var.