24 Aralık 2013 Salı

Bankalar kredilerde doludizgin…

Yılsonuna yaklaşırken bankacılık sektörü verilerinden bazı önemli kalemler de netleşmeye başladı. Sektör, karlılık azaltıcı bazı müdahalelere rağmen ilk 10 ay itibarıyla geçen yıla göre net karını %12 arttırarak 22 milyar TL’ye çıkardı. Kar miktarının artışı tek başına bir gösterge olmayabilir. Aktif karlılığı ve özkaynak karlılığına da bakılmalı. Sektörün bu karlılık oranları düşme eğiliminde. 2014 yılında bankalar şimdiki aktif ve özkaynak karlılık oranlarını arayacak gibi görünüyor.

Geçen yıldan bu yana ne değişti denecek olursa en dikkat çekici konu nakdi kredilerden alınan ücret ve komisyonlar. Geçen yıla kıyasla bu yılın ilk 10 ayında bankalar bu kredilerden aldıkları ücret ve komisyon gelirlerini yüzde 33 arttırdılar. Kredilerdeki artışın yanı sıra, faizlerin düşük tutulup dosya masrafı vs gibi dolaylı fiyatlamalara yüklenilmesinin de bunda etkisi büyük. BDDK’nın iyi niyetli çabalarına rağmen, bankaların bireysel kredi ilanları hala tabela oranlardan yapılıyor, dosya masrafının vs dahil edildiği aylık-yıllık maliyet oranlarından ilan edilmiyor. Tüketicilerin yanıltılmalarını engellemek için, bankaların kredi oranlarını aylık-yıllık maliyet oranlarından ilan etmeleri zorunlu tutulmalı…

Bankalar, verdikleri kredilerden elde ettikleri faiz gelirlerini yüzde 6 arttırdılar. Öte yandan mevduat sahiplerine verdikleri miktarı, mevduat faiz giderlerini ise yüzde 13 kıstılar. En önemli faiz gelir ve gider kalemlerindeki bu gelişme banka karlarını arttıran unsurlardan biri oldu.

İlginç ve ekonomi yönetiminin arzu etmediği bir gelişme kredilerde yaşanıyor. Kredi miktarı istenenden hızlı bir şekilde artmakta. Bankalardaki toplam mevduat 100 birim iken, bankaların kullandırdıkları kredi miktarı 113 birimi geçti. Aradaki farkı çıkardıkları bonolarla yahut yurt dışından tedarik ettikleri sendikasyon kredileriyle kapatan bankalar kredilerde frene basmayı düşünmüyorlar gibi. Önümüzdeki yıl muhtemel düzenlemelerden biri de kredi artış hızını dizginlemeye yönelik adımlar olacaktır.

Bankalar yüksek karlar elde edebilmek için mevcut düzeni koruma tarafındayken, otorite de çeşitli nedenlerle alacağı bir takım tedbirler ile bankaların karlılıklarını budayacak düzenlemeler yapma eğiliminde. Önümüzdeki süreçte sermaye ile otoritenin bu alandaki bilek güreşini göreceğiz…

Altında muhtemel kayıp-kazanç skalası

Bankalardaki altın miktarı Ekim ayı sonu itibarıyla 246 ton oldu. 2012’nin Ekim sonuna göre 1 yılda 91 tonluk bir artış söz konusu. Bu altınların değeri 20 Milyar TL’nin üzerinde. Denebilir ki, altın bankacılığının olmadığı bir ortamda 20 milyar TL civarındaki bir kaynak kayıt dışında kalacaktı. Bankalardaki toplam mevduatın yaklaşık %2.5’i oranına ulaşan ve miktarı her geçen gün artan bu tasarruf aracına otoritenin de ehemmiyet vermesi ve bazı teşvikler yürürlüğe koyması halinde yastık altında atıl vaziyette bekleyen çok önemli bir miktardaki kaynak kayıt altına alınmış olacaktır.

Bankalardaki altın miktarının seyrine baktığımızda Nisan ayından sonra seyrin durağanlaştığını görüyoruz. Nisan ayını 253 ton altın ile bitiren bankacılık sektöründeki altınlar sonraki aylarda da hep bu civarda dalgalandı ve artış gösteremedi. Bundaki en büyük sebep Nisan ayındaki sert düşüş, çoğu altın yatırımcısı önemli miktarda kayıp yaşadı bu ay altında ve alımlarını durdurarak neler olduğunu anlamaya çalıştı.

Şu cümleyi çok sık duyacaksınız:

“Yıllardır sürekli kazandıran altın, uzunca bir süreden sonra ilk defa bu yıl yatırımcılarını üzdü” Tam olarak doğru değil bu ifade aslında. Şartlar ne olursa olsun, yılın ilk iş gününde altın alıp son iş gününde o altınların satıldığı varsayımı ile ifade edilen bir istatistik. Oysa bu yıl da altından kazanan, çok kazanan pek çok kişi oldu. Altından para kazananlar ya uzun vadeli ve belli periyotlarda sürekli yatırım yapan yatırımcılar, ya da çok kısa vadeli fiyat dalgalanmalarında al-sat yapanlar. Orta vade için alım yapıp belli bir tarihte bu altınları satmak zorunda olan kişilerin alımlarda çok daha dikkatli olmaları şart.
Altının fiyatının önceden ne olacağını söylemek imkansız. Yatırım yapmayı düşünen arkadaşlarıma kabaca şunu söylüyorum. Şu an altının 1 ons’u 1230 dolar. Bu fiyatlardan altın almanız halinde zararınız en fazla %10 olur, altının düşebileceği dip seviye bu civarlardır. (Altının üretim maliyetleri baz alınarak düşebileceği öngörülen dip seviye) Doların da %5 düşebileceğini kötümser senaryoya eklersek toplam muhtemel maksimum kaybınız %15 olabilir. Çıkabileceği seviyede ise “en fazla” gibi bir nokta belirtmek imkansız. Daha önce gördüğü zirveyi hedef gösterirsek kabaca %50’ye varabilecek bir getiri mümkün altında. Özetle; %15’lik bir kayıp ve %50’ye varabilecek bir getiri skalasını önünüze koyup risk almak gerekiyor karar vermeden önce. En önemlisi, kazanca değil kayba odaklanın ve kaybedebileceğiniz %15’lik paranın hayatınızı alt üst edecek bir tutar olmamasına dikkat edin.

Tasarrufun yapılmışı var…

2011 yılı ülkemiz için altın açısından bir milat yılı. Bunun iki nedeni var. İlki, bankaların altın faaliyetlerine başlama yılı.

Yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması gibi gerçekten dahiyane bir fikrin uygulamaya geçtiği yıl.

Bu sayede kenarda köşede atıl bir şekilde duran tonlarca altın ekonomik sistem içerisine dahil oldu, uygulama son hızıyla devam ediyor. Bu uygulamanın faaliyete geçtiği yıl, altın fiyatlarının tabiri caizse patlama yapması ise ikinci neden. 2010’un son dört ayındaki gram fiyatı ortalama 60 TL olan altının 2011’in son dört ayındaki gramı ortalama 100 TL oldu. Bu çılgın artışın ardından tüm dikkatler altına çevrildi.

Gözlerin altına çevrilmesinin ardından şunu farkettik: Bizim vatandaşlar olarak evde işyerinde vs. muhafaza ettiğimiz yastık altı altın miktarı muazzam: 5000 ton. Bu miktar elbette tahminlere dayalı bir miktar ama hiçbir veriye dayalı olmaksızın yapılmış kaba bir tahmin de değil.

Şimdi asıl düşünmemiz gereken şey bu altınları nasıl değerlendirebileceğimizle ilgili olmalı.

200 milyar dolarlık uyuyan bir dev kaynaktan bahsediyoruz. Sürekli tasarruf oranlarımızın düşüklüğünden dem vurulan bugünlerde, yeni kaynak-tasarruf beklemenin yanı sıra zaten mevcut olan devasa miktardaki bir kaynağı sistem içine almak için gayret sarfetmek akıllıca olacaktır.

Sisteme güveni zedelenmiş çok sayıda insanın olduğu düşünüldüğünde bunu da yapmak kolay olmayacaktır. Devletin arkasında durduğu sağlam projelerle yastık altındaki altınların önemli bir kısmının sisteme dahil olması çok zor değil. Beş bin ton yastık altı altının sadece yüzde 10’unun sisteme girmesi 40 milyar TL’lik bir kaynak girişi demektir. Bu konu gerçekten fevkalade önemli…

Ele verir talkını, kendi yutar salkımı


Birikimlerini altın alarak değerlendiren pek çok kişinin alım satım davranışlarını yönlendiren haberler çıkıyor medyada. Bu çıkan haberler çok ciddi çok büyük şirketlerin açıklamalarına öngörülerine dayanıyor. Citibank altın fiyatlarının düşeceğini tahmin ediyor, Goldman Sachs altın fiyatlarının yakın zamanda 2000 doların üzerine çıkacağına dair rapor yayınladı vs. gibi.

Bu açıklamalar hakkında söylemek istediğim şeyi lafı hiç dolandırmadan söyleyeyim. Birçoğuna kesinlikle itibar etmeyiniz. Bu şirketlerin bu piyasalardan para kazanabilmeleri için bilinçli olarak piyasaları insanları yanılttığı açık bir gerçektir. Fiyatlar düşecek deyip insanların ve küçük yatırım şirketlerinin altınları satmasını teşvik ediyorlar, yoğun altın satışında fiyatlar haliyle düşüyor, belli bir noktaya geldiğinde fiyatlar, düşük fiyattan bu şirketler alım yapıp ucuz fiyattan altınları topluyorlar.

Bu basit çarkın en güzel ve en güncel örneğini Goldman Sachs şirketi verdi. Bu yılın ikinci çeyreğinde altınlarınızı satın satın diyen yatırım bankası, ons’u 1200 küsür dolardan altınlarını sattırdı insanlara. Peki kendisi ne yaptı? Sonradan açıklanan verilerde görüldü ki bankanın kendisi 10 tonun üzerinde altın almış…

Goldman Sachs çok sık açıklamalar yapıyor. Bu açıklamalar bizim medyada da sürekli yer bulduğu için bunu örnek verdim, diğer pek çok yatırım bankasının durumu da bundan pek farklı değil. Önemli olan karar vermeden önce doğru kaynaklardan elde edilmiş bilgileri baz almak, yönlendirici yanlış beyanatları dikkate almamak.. Bu açıdan bakıldığında yatırım bankalarının açıklamalarına temkinli yaklaşmakta her zaman fayda var..

Herkes kuyumcu...

Kuyumcularla bankalar altın işinde sık sık karşı karşıya geldiler. Aslında birbirlerine rakip değil ayrı kulvarlarda idi projeler ama oda başkanlarının yanlış yönlendirmesiyle galeyana gelip POS makinaları parçaladılar, BDDK önüne siyah çelenk bıraktılar ve daha birçok manasız eylemlerde bulundular. Böyle yapmakla dikkatleri kuyumculuk sektörüne çekeceklerinin farkına varamamaları büyük gaflet idi.

Dikkatleri kuyumculuk sektörüne çekmek neden gaflet olsun? Oda başkanları “Saydırdık, 35 bine yakın kuyumcu var” derken maliyenin veri tabanında kurumlar vergisi-gelir vergisi mükellefi toplam 25 bin vergi mükellefi kuyumcu varsa burada düzeltilmesi gereken bir yanlışlık var demektir. Mevcut mükelleflerin vergi boyutu da içler acısı. Gelir İdaresi Başkanlığı en son 2011 verilerini yayınladı ve bu verilere göre gelir vergisi vermiş 18 bin kuyumcunun yıllık vergisi 1500 TL (Aynı yıl bir asgari ücretlinin maaşından yıllık 1300 TL vergi kesildi)

Kuyumculuk sektörü incelendiğinde, en başta bu işi namusuyla ahlakıyla yapan insanları rahatsız eden, birçok enteresan şey döküldü ortaya. En başta geleni, herkesin, geçmişi ne olursa olsun kuyumcu dükkânı açabileceği mesela. Sahte altın yapıp satarken yakalansanız dahi 8-10 ay yatıp çıktığınızda başka bir muhitte yine bir kuyumcu dükkânı açıp kaldığınız yerden devam edebilirsiniz “işinize”… Bu konuda en ufak bir düzenlemenin olmayışı, hala, inanılmaz bir ihmal. Piyasadaki sahte-düşük ayarlı altın miktarı önemli bir miktara ulaştı. Peki bu altınları kim satıyor, hangi dükkanlardan satılıyor bunlar, insanlar bunları kasaptan manavdan mı alıyor? Maalesef bunları satanlar da kuyumcular.. POS’larla tefecilik yapan, çevreden para toplayıp yüksek faiz dağıtmaya çalışanlar ve bunlardan canı yanan insanların haberleri gazetelerde boy boy… Bu işi layıkıyla yapan namuslu insanların arasından önemli miktardaki çürükler ayıklanıp temiz olan kişilerin bu işi yapması sağlanmalı. İyi ile kötüyü ayırt etmeden genellemelerle hareket edilirse başarısız olunacağı ve bu çarpık yapının devam edeceği muhakkak…

Altın atakta

Meşhur sözdür her inişin bir çıkışı, her çıkışın da bir inişi vardır. Altın fiyatlarında tam olarak bunu yaşıyoruz.

Sürekli bir düşüş yahut sürekli bir yükseliş beklemek zaten abesti. Ama varlığı olan ve çok da bilinçli olmayan kesim iniş çıkışlarda panik olarak alım satım işlemleri yapıyorlar ve bu panik alım satımları genelde hüsranla sonuçlanıyor. Çoğu güzel şeyde olduğu gibi yatırımda da tasarrufta da en güvenli yol az da olsa sürekli yapılandır. Hem alışkanlık kazanma anlamında hem de çeşitli fiyat seviyelerinden alımlarla sepettekilerin ortalama alım fiyatının dengelenmesi anlamında güzel bir davranıştır.

Altın fiyatları kısa sürede dolar bazında yüzde 5 arttı. Teknik analizlerine güvendiğim Bank of America zaten yüzde 7 seviyesinde bir artış öngörmüştü, çok büyük bir sürpriz değildi işin içindekiler için. Doların Türk Lirası karşısında artmasının da etkisiyle TL cinsinden altın fiyatları yüzde 15 artmış oldu kısa sürede. Altın için kısa süre öncesine kadar güvenli liman özelliğini yitirdi yorumları yapanlar oluyordu ama bunun böyle olmayacağı çok açık. Altın kargaşadan ve belirsizliklerden beslenen, bu tür şartlarda değeri artan bir metal. Özellikle bizim bölgemizde, Ortadoğu’da, daha uzunca bir süre dünyanın müdahil olmadan duramayacağı önemli gelişmeler beklendiğinden ve bu gelişmeleri önceden tam olarak kimsenin kestirememesi yüzünden altının tahtını hiçbir yatırım enstrümanı sarsamaz. Bölgedeki kaos ve belirsizlik petrol ve altının daha uzunca bir süre herkesin gözlerinin üzerinde olduğu iki önemli enstrüman olarak durmasını sağlayacak.

Altına yatırım için de fiziki altın alımlarında çeyrek yarım vb gibi ziynet altınlarından uzak durmanızı tekrar tavsiye ediyorum.

Yatırım için fiziki altın alacaksanız 24 ayar külçe altın alın. Ziynet altınlarında aşırı bir işçilik fiyatı var, altının gerçek değerinin çok üzerinde satılıyor. Piyasada darphanenin üretmediği, gerçek altın ama düşük ayarlı, orijinalinden kolay kolay ayırt edilemeyen cumhuriyet altını benzeri ürünler çok var.

Altın yatırımında tasarrufunda benim tavsiyem altın hesapların karşılığı altınları fiziken muhafaza eden, istenildiğinde altınları (1 gram dahi olsa) külçe olarak teslim edebilen ve altın hesaplar için herhangi bir ücret almayan bankalardır.

Bankalar dizginlenecek


Ekonomi yönetiminin aylardır hatta yıllardır kah açıktan kah kapalı kapılar ardından bankalara verdikleri mesajları alamadı bankalar. Bu mesajları almak istemediler açıkçası, menfaatlerine ters düştüğü için. Neydi ekonomi yönetiminin bankalara verdiği mesaj? Komisyonlarınız çok insafsız, haksız olduğunu düşündüğümüz ücretler alıyorsunuz, bazı ürünlerde gizli-açık faiziniz mazur görülemeyecek ölçüde abartılı, karlar içindeki ücret ve komisyonlardan gelen karı düşürün..

Bankalara karşı ekonomi yönetiminin hoşgörü sınırına geldiğini düşünüyorum. Bankalar ısrarla bildiklerini okumaya devam ediyorlar çünkü. Önümüzdeki zaman diliminde bankaların aldığı ücret ve komisyonlara, bazı ürünlerin faizlerine Merkez Bankası ve BDDK tarafından müdahale edilecektir.

Bunun ilk işaretini kredili mevduat hesapları (KMH) faizinde aldık sonunda. Tek haneli enflasyondan, negatif reel faizlerden bahsettiğimiz bir ortamda bankalar milyonlarca insanın kullandığı, kullanmak zorunda kaldığı KMH’lardan yıllık yüzde altmış gibi inanılmaz faizler alıyorlardı ve bu soyguna otoriteler de göz yumuyordu. Tefecilere gerçekten de rahmet okutan bu oranlar nihayet yıllık yüzde 25 civarına çekildi. Yeterli mi tabi ki değil ama başlangıç olarak bu fahiş oranlara müdahale edilmesi güzel bir işaret.

Yetkililerin son zamanlardaki açıklamalarından kaynaklanan beklentim bankaların artık nihayet dizginleneceği yönünde. Kredi kartlarında, alınan ücretlerde komisyonlarda, bazı ürünlerin faiz oranlarında, müşterilerin doğru bilgilendirilmesi konusunda bankalara bir sopa gösteren çıkmadıkça bankaların pervasız uygulamaları devam edecektir.

Bankalar ekonomi sistemi içinde önemli bir yere sahipler. Milyarlarca TL’lik mevduatın kredinin sirküle olduğu bir sistemi rehabilite etmek kolay değil, çok dikkatli adımlar atılması gerekiyor. Fakat bu adımların da mutlaka atılması gerekiyor. KMH faizleri ile başlayan bu dizginleme çabaları umalım da bankaların lobi çalışmalarına yenik düşmez..