Geçenlerde Doğuş Oto Esenyurt’ta yaşadıklarım “Şirket ile çalışan arasındaki çıkar çatışması” konusunda ders niteliğinde idi.
Aracımı
servise bırakacağım esnadaki servis danışmanı, aracın not aldığım ve tamir
ettirmek istediğim eksikliklerini ısrarla yaptırmak istemiyor, ‘parça var mı
bilmiyorum bakmak lazım, tamiri uzun sürer bunun ama..’ gibi argümanlarla
nihayet beni pes ettiriyor ve sadece rutin bakım anlaşması yaptırıp rahat bir
nefes alıyordu.
Şirket-çalışan çıkar çatışması” dendiğinde ilk
akla gelen konulardan biri çalışanın yolsuzluk yaparak kendine maddi çıkar
sağlaması olarak anlaşılabiliyor. Bu konuda da töhmet altında kalanlar ilk
etapta satın almacılar olarak öne çıkıyor ama iş hayatının bir gerçeği, her bir çalışan şirketi ciddi anlamda:
- finansal yahut itibari kayba sokabilecek
işlemler yapabilir, zarar verebilir,
- elde edilmesi muhtemel gelirden mahrum
bırakabilir.
Peki bunun önüne nasıl geçilebilir?
Çalışanın, işi sahiplenmesi için yüksek maaş,
güzel yan haklar ve görkemli ünvanlar vermek yeterli midir?
Maaşlı çalışanların işlerini kendi işleri imiş
gibi görüp sahiplenmeleri için Kodak ve Procter & Gamble gibi şirketlerin
100 seneden uzun bir süredir uygulamaya başladığı ve Amerika’da sık
karşılaşılan bir uygulama “hisse sahipliği”. Ancak bu, genellikle üst yönetim
için yapılan bir uygulama olarak öne çıkıyor ve şimdilerde daha alt düzeydeki
çalışanlar için de genişletilip genişletilmemesi yönünde “sesli düşünülüyor”.
Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için daha basit
bir seçenek, şirket net karının önceden belirlenmiş belirli bir kısmının çalışanlara
yine önceden belirlenmiş yüzdelerle dağıtılmasıdır.
“Mayası kötü” olan çalışana karşı ne yapılırsa
yapılsın çare yok ama, dürüst çalışanları motive edip şirket performansını
artırabilmek için maaşın yanı sıra başka alternatifler düşünülmesinde fayda var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder