24 Aralık 2013 Salı

Bankalar kredilerde doludizgin…

Yılsonuna yaklaşırken bankacılık sektörü verilerinden bazı önemli kalemler de netleşmeye başladı. Sektör, karlılık azaltıcı bazı müdahalelere rağmen ilk 10 ay itibarıyla geçen yıla göre net karını %12 arttırarak 22 milyar TL’ye çıkardı. Kar miktarının artışı tek başına bir gösterge olmayabilir. Aktif karlılığı ve özkaynak karlılığına da bakılmalı. Sektörün bu karlılık oranları düşme eğiliminde. 2014 yılında bankalar şimdiki aktif ve özkaynak karlılık oranlarını arayacak gibi görünüyor.

Geçen yıldan bu yana ne değişti denecek olursa en dikkat çekici konu nakdi kredilerden alınan ücret ve komisyonlar. Geçen yıla kıyasla bu yılın ilk 10 ayında bankalar bu kredilerden aldıkları ücret ve komisyon gelirlerini yüzde 33 arttırdılar. Kredilerdeki artışın yanı sıra, faizlerin düşük tutulup dosya masrafı vs gibi dolaylı fiyatlamalara yüklenilmesinin de bunda etkisi büyük. BDDK’nın iyi niyetli çabalarına rağmen, bankaların bireysel kredi ilanları hala tabela oranlardan yapılıyor, dosya masrafının vs dahil edildiği aylık-yıllık maliyet oranlarından ilan edilmiyor. Tüketicilerin yanıltılmalarını engellemek için, bankaların kredi oranlarını aylık-yıllık maliyet oranlarından ilan etmeleri zorunlu tutulmalı…

Bankalar, verdikleri kredilerden elde ettikleri faiz gelirlerini yüzde 6 arttırdılar. Öte yandan mevduat sahiplerine verdikleri miktarı, mevduat faiz giderlerini ise yüzde 13 kıstılar. En önemli faiz gelir ve gider kalemlerindeki bu gelişme banka karlarını arttıran unsurlardan biri oldu.

İlginç ve ekonomi yönetiminin arzu etmediği bir gelişme kredilerde yaşanıyor. Kredi miktarı istenenden hızlı bir şekilde artmakta. Bankalardaki toplam mevduat 100 birim iken, bankaların kullandırdıkları kredi miktarı 113 birimi geçti. Aradaki farkı çıkardıkları bonolarla yahut yurt dışından tedarik ettikleri sendikasyon kredileriyle kapatan bankalar kredilerde frene basmayı düşünmüyorlar gibi. Önümüzdeki yıl muhtemel düzenlemelerden biri de kredi artış hızını dizginlemeye yönelik adımlar olacaktır.

Bankalar yüksek karlar elde edebilmek için mevcut düzeni koruma tarafındayken, otorite de çeşitli nedenlerle alacağı bir takım tedbirler ile bankaların karlılıklarını budayacak düzenlemeler yapma eğiliminde. Önümüzdeki süreçte sermaye ile otoritenin bu alandaki bilek güreşini göreceğiz…

Altında muhtemel kayıp-kazanç skalası

Bankalardaki altın miktarı Ekim ayı sonu itibarıyla 246 ton oldu. 2012’nin Ekim sonuna göre 1 yılda 91 tonluk bir artış söz konusu. Bu altınların değeri 20 Milyar TL’nin üzerinde. Denebilir ki, altın bankacılığının olmadığı bir ortamda 20 milyar TL civarındaki bir kaynak kayıt dışında kalacaktı. Bankalardaki toplam mevduatın yaklaşık %2.5’i oranına ulaşan ve miktarı her geçen gün artan bu tasarruf aracına otoritenin de ehemmiyet vermesi ve bazı teşvikler yürürlüğe koyması halinde yastık altında atıl vaziyette bekleyen çok önemli bir miktardaki kaynak kayıt altına alınmış olacaktır.

Bankalardaki altın miktarının seyrine baktığımızda Nisan ayından sonra seyrin durağanlaştığını görüyoruz. Nisan ayını 253 ton altın ile bitiren bankacılık sektöründeki altınlar sonraki aylarda da hep bu civarda dalgalandı ve artış gösteremedi. Bundaki en büyük sebep Nisan ayındaki sert düşüş, çoğu altın yatırımcısı önemli miktarda kayıp yaşadı bu ay altında ve alımlarını durdurarak neler olduğunu anlamaya çalıştı.

Şu cümleyi çok sık duyacaksınız:

“Yıllardır sürekli kazandıran altın, uzunca bir süreden sonra ilk defa bu yıl yatırımcılarını üzdü” Tam olarak doğru değil bu ifade aslında. Şartlar ne olursa olsun, yılın ilk iş gününde altın alıp son iş gününde o altınların satıldığı varsayımı ile ifade edilen bir istatistik. Oysa bu yıl da altından kazanan, çok kazanan pek çok kişi oldu. Altından para kazananlar ya uzun vadeli ve belli periyotlarda sürekli yatırım yapan yatırımcılar, ya da çok kısa vadeli fiyat dalgalanmalarında al-sat yapanlar. Orta vade için alım yapıp belli bir tarihte bu altınları satmak zorunda olan kişilerin alımlarda çok daha dikkatli olmaları şart.
Altının fiyatının önceden ne olacağını söylemek imkansız. Yatırım yapmayı düşünen arkadaşlarıma kabaca şunu söylüyorum. Şu an altının 1 ons’u 1230 dolar. Bu fiyatlardan altın almanız halinde zararınız en fazla %10 olur, altının düşebileceği dip seviye bu civarlardır. (Altının üretim maliyetleri baz alınarak düşebileceği öngörülen dip seviye) Doların da %5 düşebileceğini kötümser senaryoya eklersek toplam muhtemel maksimum kaybınız %15 olabilir. Çıkabileceği seviyede ise “en fazla” gibi bir nokta belirtmek imkansız. Daha önce gördüğü zirveyi hedef gösterirsek kabaca %50’ye varabilecek bir getiri mümkün altında. Özetle; %15’lik bir kayıp ve %50’ye varabilecek bir getiri skalasını önünüze koyup risk almak gerekiyor karar vermeden önce. En önemlisi, kazanca değil kayba odaklanın ve kaybedebileceğiniz %15’lik paranın hayatınızı alt üst edecek bir tutar olmamasına dikkat edin.

Tasarrufun yapılmışı var…

2011 yılı ülkemiz için altın açısından bir milat yılı. Bunun iki nedeni var. İlki, bankaların altın faaliyetlerine başlama yılı.

Yastık altındaki altınların ekonomiye kazandırılması gibi gerçekten dahiyane bir fikrin uygulamaya geçtiği yıl.

Bu sayede kenarda köşede atıl bir şekilde duran tonlarca altın ekonomik sistem içerisine dahil oldu, uygulama son hızıyla devam ediyor. Bu uygulamanın faaliyete geçtiği yıl, altın fiyatlarının tabiri caizse patlama yapması ise ikinci neden. 2010’un son dört ayındaki gram fiyatı ortalama 60 TL olan altının 2011’in son dört ayındaki gramı ortalama 100 TL oldu. Bu çılgın artışın ardından tüm dikkatler altına çevrildi.

Gözlerin altına çevrilmesinin ardından şunu farkettik: Bizim vatandaşlar olarak evde işyerinde vs. muhafaza ettiğimiz yastık altı altın miktarı muazzam: 5000 ton. Bu miktar elbette tahminlere dayalı bir miktar ama hiçbir veriye dayalı olmaksızın yapılmış kaba bir tahmin de değil.

Şimdi asıl düşünmemiz gereken şey bu altınları nasıl değerlendirebileceğimizle ilgili olmalı.

200 milyar dolarlık uyuyan bir dev kaynaktan bahsediyoruz. Sürekli tasarruf oranlarımızın düşüklüğünden dem vurulan bugünlerde, yeni kaynak-tasarruf beklemenin yanı sıra zaten mevcut olan devasa miktardaki bir kaynağı sistem içine almak için gayret sarfetmek akıllıca olacaktır.

Sisteme güveni zedelenmiş çok sayıda insanın olduğu düşünüldüğünde bunu da yapmak kolay olmayacaktır. Devletin arkasında durduğu sağlam projelerle yastık altındaki altınların önemli bir kısmının sisteme dahil olması çok zor değil. Beş bin ton yastık altı altının sadece yüzde 10’unun sisteme girmesi 40 milyar TL’lik bir kaynak girişi demektir. Bu konu gerçekten fevkalade önemli…

Ele verir talkını, kendi yutar salkımı


Birikimlerini altın alarak değerlendiren pek çok kişinin alım satım davranışlarını yönlendiren haberler çıkıyor medyada. Bu çıkan haberler çok ciddi çok büyük şirketlerin açıklamalarına öngörülerine dayanıyor. Citibank altın fiyatlarının düşeceğini tahmin ediyor, Goldman Sachs altın fiyatlarının yakın zamanda 2000 doların üzerine çıkacağına dair rapor yayınladı vs. gibi.

Bu açıklamalar hakkında söylemek istediğim şeyi lafı hiç dolandırmadan söyleyeyim. Birçoğuna kesinlikle itibar etmeyiniz. Bu şirketlerin bu piyasalardan para kazanabilmeleri için bilinçli olarak piyasaları insanları yanılttığı açık bir gerçektir. Fiyatlar düşecek deyip insanların ve küçük yatırım şirketlerinin altınları satmasını teşvik ediyorlar, yoğun altın satışında fiyatlar haliyle düşüyor, belli bir noktaya geldiğinde fiyatlar, düşük fiyattan bu şirketler alım yapıp ucuz fiyattan altınları topluyorlar.

Bu basit çarkın en güzel ve en güncel örneğini Goldman Sachs şirketi verdi. Bu yılın ikinci çeyreğinde altınlarınızı satın satın diyen yatırım bankası, ons’u 1200 küsür dolardan altınlarını sattırdı insanlara. Peki kendisi ne yaptı? Sonradan açıklanan verilerde görüldü ki bankanın kendisi 10 tonun üzerinde altın almış…

Goldman Sachs çok sık açıklamalar yapıyor. Bu açıklamalar bizim medyada da sürekli yer bulduğu için bunu örnek verdim, diğer pek çok yatırım bankasının durumu da bundan pek farklı değil. Önemli olan karar vermeden önce doğru kaynaklardan elde edilmiş bilgileri baz almak, yönlendirici yanlış beyanatları dikkate almamak.. Bu açıdan bakıldığında yatırım bankalarının açıklamalarına temkinli yaklaşmakta her zaman fayda var..

Herkes kuyumcu...

Kuyumcularla bankalar altın işinde sık sık karşı karşıya geldiler. Aslında birbirlerine rakip değil ayrı kulvarlarda idi projeler ama oda başkanlarının yanlış yönlendirmesiyle galeyana gelip POS makinaları parçaladılar, BDDK önüne siyah çelenk bıraktılar ve daha birçok manasız eylemlerde bulundular. Böyle yapmakla dikkatleri kuyumculuk sektörüne çekeceklerinin farkına varamamaları büyük gaflet idi.

Dikkatleri kuyumculuk sektörüne çekmek neden gaflet olsun? Oda başkanları “Saydırdık, 35 bine yakın kuyumcu var” derken maliyenin veri tabanında kurumlar vergisi-gelir vergisi mükellefi toplam 25 bin vergi mükellefi kuyumcu varsa burada düzeltilmesi gereken bir yanlışlık var demektir. Mevcut mükelleflerin vergi boyutu da içler acısı. Gelir İdaresi Başkanlığı en son 2011 verilerini yayınladı ve bu verilere göre gelir vergisi vermiş 18 bin kuyumcunun yıllık vergisi 1500 TL (Aynı yıl bir asgari ücretlinin maaşından yıllık 1300 TL vergi kesildi)

Kuyumculuk sektörü incelendiğinde, en başta bu işi namusuyla ahlakıyla yapan insanları rahatsız eden, birçok enteresan şey döküldü ortaya. En başta geleni, herkesin, geçmişi ne olursa olsun kuyumcu dükkânı açabileceği mesela. Sahte altın yapıp satarken yakalansanız dahi 8-10 ay yatıp çıktığınızda başka bir muhitte yine bir kuyumcu dükkânı açıp kaldığınız yerden devam edebilirsiniz “işinize”… Bu konuda en ufak bir düzenlemenin olmayışı, hala, inanılmaz bir ihmal. Piyasadaki sahte-düşük ayarlı altın miktarı önemli bir miktara ulaştı. Peki bu altınları kim satıyor, hangi dükkanlardan satılıyor bunlar, insanlar bunları kasaptan manavdan mı alıyor? Maalesef bunları satanlar da kuyumcular.. POS’larla tefecilik yapan, çevreden para toplayıp yüksek faiz dağıtmaya çalışanlar ve bunlardan canı yanan insanların haberleri gazetelerde boy boy… Bu işi layıkıyla yapan namuslu insanların arasından önemli miktardaki çürükler ayıklanıp temiz olan kişilerin bu işi yapması sağlanmalı. İyi ile kötüyü ayırt etmeden genellemelerle hareket edilirse başarısız olunacağı ve bu çarpık yapının devam edeceği muhakkak…

Altın atakta

Meşhur sözdür her inişin bir çıkışı, her çıkışın da bir inişi vardır. Altın fiyatlarında tam olarak bunu yaşıyoruz.

Sürekli bir düşüş yahut sürekli bir yükseliş beklemek zaten abesti. Ama varlığı olan ve çok da bilinçli olmayan kesim iniş çıkışlarda panik olarak alım satım işlemleri yapıyorlar ve bu panik alım satımları genelde hüsranla sonuçlanıyor. Çoğu güzel şeyde olduğu gibi yatırımda da tasarrufta da en güvenli yol az da olsa sürekli yapılandır. Hem alışkanlık kazanma anlamında hem de çeşitli fiyat seviyelerinden alımlarla sepettekilerin ortalama alım fiyatının dengelenmesi anlamında güzel bir davranıştır.

Altın fiyatları kısa sürede dolar bazında yüzde 5 arttı. Teknik analizlerine güvendiğim Bank of America zaten yüzde 7 seviyesinde bir artış öngörmüştü, çok büyük bir sürpriz değildi işin içindekiler için. Doların Türk Lirası karşısında artmasının da etkisiyle TL cinsinden altın fiyatları yüzde 15 artmış oldu kısa sürede. Altın için kısa süre öncesine kadar güvenli liman özelliğini yitirdi yorumları yapanlar oluyordu ama bunun böyle olmayacağı çok açık. Altın kargaşadan ve belirsizliklerden beslenen, bu tür şartlarda değeri artan bir metal. Özellikle bizim bölgemizde, Ortadoğu’da, daha uzunca bir süre dünyanın müdahil olmadan duramayacağı önemli gelişmeler beklendiğinden ve bu gelişmeleri önceden tam olarak kimsenin kestirememesi yüzünden altının tahtını hiçbir yatırım enstrümanı sarsamaz. Bölgedeki kaos ve belirsizlik petrol ve altının daha uzunca bir süre herkesin gözlerinin üzerinde olduğu iki önemli enstrüman olarak durmasını sağlayacak.

Altına yatırım için de fiziki altın alımlarında çeyrek yarım vb gibi ziynet altınlarından uzak durmanızı tekrar tavsiye ediyorum.

Yatırım için fiziki altın alacaksanız 24 ayar külçe altın alın. Ziynet altınlarında aşırı bir işçilik fiyatı var, altının gerçek değerinin çok üzerinde satılıyor. Piyasada darphanenin üretmediği, gerçek altın ama düşük ayarlı, orijinalinden kolay kolay ayırt edilemeyen cumhuriyet altını benzeri ürünler çok var.

Altın yatırımında tasarrufunda benim tavsiyem altın hesapların karşılığı altınları fiziken muhafaza eden, istenildiğinde altınları (1 gram dahi olsa) külçe olarak teslim edebilen ve altın hesaplar için herhangi bir ücret almayan bankalardır.

Bankalar dizginlenecek


Ekonomi yönetiminin aylardır hatta yıllardır kah açıktan kah kapalı kapılar ardından bankalara verdikleri mesajları alamadı bankalar. Bu mesajları almak istemediler açıkçası, menfaatlerine ters düştüğü için. Neydi ekonomi yönetiminin bankalara verdiği mesaj? Komisyonlarınız çok insafsız, haksız olduğunu düşündüğümüz ücretler alıyorsunuz, bazı ürünlerde gizli-açık faiziniz mazur görülemeyecek ölçüde abartılı, karlar içindeki ücret ve komisyonlardan gelen karı düşürün..

Bankalara karşı ekonomi yönetiminin hoşgörü sınırına geldiğini düşünüyorum. Bankalar ısrarla bildiklerini okumaya devam ediyorlar çünkü. Önümüzdeki zaman diliminde bankaların aldığı ücret ve komisyonlara, bazı ürünlerin faizlerine Merkez Bankası ve BDDK tarafından müdahale edilecektir.

Bunun ilk işaretini kredili mevduat hesapları (KMH) faizinde aldık sonunda. Tek haneli enflasyondan, negatif reel faizlerden bahsettiğimiz bir ortamda bankalar milyonlarca insanın kullandığı, kullanmak zorunda kaldığı KMH’lardan yıllık yüzde altmış gibi inanılmaz faizler alıyorlardı ve bu soyguna otoriteler de göz yumuyordu. Tefecilere gerçekten de rahmet okutan bu oranlar nihayet yıllık yüzde 25 civarına çekildi. Yeterli mi tabi ki değil ama başlangıç olarak bu fahiş oranlara müdahale edilmesi güzel bir işaret.

Yetkililerin son zamanlardaki açıklamalarından kaynaklanan beklentim bankaların artık nihayet dizginleneceği yönünde. Kredi kartlarında, alınan ücretlerde komisyonlarda, bazı ürünlerin faiz oranlarında, müşterilerin doğru bilgilendirilmesi konusunda bankalara bir sopa gösteren çıkmadıkça bankaların pervasız uygulamaları devam edecektir.

Bankalar ekonomi sistemi içinde önemli bir yere sahipler. Milyarlarca TL’lik mevduatın kredinin sirküle olduğu bir sistemi rehabilite etmek kolay değil, çok dikkatli adımlar atılması gerekiyor. Fakat bu adımların da mutlaka atılması gerekiyor. KMH faizleri ile başlayan bu dizginleme çabaları umalım da bankaların lobi çalışmalarına yenik düşmez..

4 Temmuz 2013 Perşembe

Aynı altın, üç farklı fiyat…

Altına yatırım yapan kişilerin ağırlıklı olarak tercih ettiği üç yöntem var altın alımlarında.

Bunlardan ilki ve en yaygını kuyumcudan ziynet cumhuriyet altını almak. En çok zarar edilen, alınan altına haddinden fazla işçilik parası verilen yöntem de maalesef bu. Şu an çeyrek yarım vb gibi altın alanlar saf altının gramına 90 TL veriyorlar.

İkinci tercih edilen yol ise 24 ayar külçe altın almak. Gittikçe daha çok sayıda insan kuyumcudan aldığı altına olması gerektiğinden fazla ödediğini görmeye başladı. Bu kesim gittikçe artan bir şekilde külçe altına yöneldi ki doğrusu da budur. Şu an külçe altın alanlar saf altının gramına her şey dahil 83TL veriyorlar.

Üçüncü tercih edilen yol ise bankalar vasıtasıyla kaydi altın almak. Dünya piyasalarındaki ons fiyatına en yakın ve en avantajlı fiyatlarla altın alanlar da bu kesim oluyor. Şu an kaydi altın alanlar saf altının gramına 79 TL veriyorlar.

Kaydi altında hatalı olarak en çok eleştirilen şey altının fiziken teslim alınamaması. Ancak bu bilgi tamamen doğru değil. Hesabınızdaki altını istediğiniz zaman size fiziken teslim edebilen bankalar da mevcut. Bunun için gramına 1-2 TL fiziki teslim masrafı isteseler dahi her halukarda çeyrek yarım vs. tarzı altınlardan daha avantajlı az maliyetli bir fiyata geliyor sonuçta.

Altın aynı altın ama değişik formlara girdikçe fiyat da hatırı sayılır ölçüde değişebiliyor. Tercih sizin..

(Veriler: 04/07/2013, Saat 14:00, Altın Ons: 1250USD, USD: 1,955TL)

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Altında kazanmak yahut kaybetmek

Altın fiyatları yıllarca sürekli yükseldikten sonra düşüş eğilimine girdi. Güvenilir liman olma özelliği bitti mi diye sorgulanır oldu. Gerçek şu ki, altın güvenilir liman olma özelliğini kolay kazanmadı. Nice savaş kriz dolu yıllarda rüştünü ispat etmiş, kargaşadan kaçan paranın park ettiği ilk durak olmuştur. Az ya da çok bir fiyat düşüşünde bu hususiyetini kaybetmez. Para nihayetinde kağıt parçasıdır. Altın binlerce yıldır değerli bir metaldir ve dünya durdukça öyle kalmaya da devam edecektir.

Altına yatırım yapacak kişilerin aklından çıkarmaması gereken ilk husus vadedir.

Altından kazanmak isteyen kişilerin yapması gereken ilk iş vadeyi ya uzun tutmak ya da kısa tutmak. Açmak gerekirse… kısa vadeli al-sat yapanlar kazanabilir. Fiyatlarda sürekli bir düşüş yahut sürekli bir iniş eşyanın tabiatına aykırı. Fiyat ya düşüş eğilimindedir ya da çıkış eğilimindedir ve bu iniş çıkışlar dalgalanmak mahiyetinde gerçekleşir. İnişte de ufak tefek çıkışlar olur, çıkışta da ufak tefek inişler gerçekleşerek eğilim devam edebilir. İşte bu dalgalanmaları fırsat kollayarak fiyatları takip edenler kısa vadeli alım satımlarla kar elde edebilir.

İkinci senaryoda altından getiri elde edebilecek yatırımcılar uzun vadeli ve vade boyunca az da olsa sürekli sepete altın koyanlar grubudur. Her ay belli bir miktar altın alarak sepete koyanların altını ortalama alış fiyatları sürekli makul bir fiyatta kalır ve muhtemelen altını bozdurduklarında sepetteki altınların ortalama ağırlıklı alım fiyatlarından daha fazla değere bozdurmuş olurlar altınları.

Ya çok kısa vadedeki dalgalanmalarda al-sat yaparak, yahut da uzun vadeli sürekli alımlarla para kazanmayı amaçlayanlar büyük ihtimalle kazançlı çıkarlar.

Altından para kazanamayacaklar ise panik alım satımları yapanlardır. Piyasanın, fiyatların çok oynak olduğu zamanlarda yapılan yüklü alım satımların zararla sonuçlanma ihtimali çok yüksek. Fiyatlar düştü diye varını yoğunu altına yatıran kişilerin genelde fiyatların düşme eğiliminde panikle zararına satışla altınlarını bozdurduklarını gözlemliyoruz.

Dikkat edilmesi gerekenler, tüm yumurtalarınızı aynı sepete koymayın.

Yani birikiminizin hepsini tek varlığa yatırmayın. Özellikle altın konusundaki duyduğunuz fiyat tahminleri çok yanıltıcı olabilir. Her duyduğunuza itibar etmeyin. Bu işin içindekiler dahi asla fiyatların önümüzdeki dönem nerelerde olacağını bilmiyorlar. Aklı başında olanları da fiyat konusunda açıklama yapmıyorlar zaten. Kısa vadede nakite ihtiyacınız varsa elinizdeki mevcut nakiti bir varlığa yatırmayın. Altın için dediğim gibi ya uzun vadeli sepet stratejisini seçin ya da kısa vadeli olan, dalgalanmaları fırsat kollayarak al-sat stratejisini.

Altın hesaplarda "en" illerimiz

Halkın bankaların altın hesaplarına ilgisi genelin tahmininden fazla oldu. Nisan sonu itibarıyla mevduat ve katılım bankalarındaki toplam altın miktarı geçen senenin aynı ayına göre yüzde ellinin üzerinde bir artışla 250 tonu aştı.

Ülke geneline baktığımızda şunu söyleyebiliyoruz, her bin kişiden 19 kişinin mevduat bankalarında altın hesabı mevcut ve bu hesaplardaki ortalama altın miktarı 105 gram. Mevduat bankalarında 1,5 milyon adet altın hesabı açılmış durumda…

İller bazında bakıldığında ise nüfusa orantılandığında en çok altın hesabın bulunduğu iller Artvin, Ankara, Edirne, Muğla, Eskişehir ve Kırklareli olarak gözükmekte. Üç Trakya ilinden ikisinin listede en yukarılarda olması dikkat çekici. Trakyalılar bankaların altın hesaplarını oldukça benimsemiş görünüyorlar. Ülke ortalaması 19 iken bu illerdeki bin kişiye düşen altın hesap sayısı yaklaşık 29… Altın hesapların çok zayıf kaldığı iller ise başta Şanlıurfa, Muş ve Ağrı olmak üzere doğu-güneydoğu illerimiz.

Hesap başına ortalama en çok altının bulunduğu iller ise sırasıyla İstanbul, Ankara, Yalova, Çorum, Karaman, Trabzon ve Aksaray. Bu illerdeki hesapların ortalaması 100 gramın üzerinde. Hesap başına en az altının bulunduğu iller ise Ardahan, Şırnak ve Edirne. Edirne, nüfusa orantılandığında en çok altın hesap bulunan il ama hesaplardaki altın miktarı ortalaması 50 gram seviyesinde. Bu da bu ilde altın hesapların oldukça tabana yaygın olduğunun bir göstergesi.

Altın hesaplar ve bu hesaplardaki altın miktarı artmaya devam edecektir. Yarışta öne çıkan bankalar hesaplardaki altınları müşterisine fiziken teslim edebilen, alım-satım arasındaki marjı makul tutan, hesap işletim ücreti almayanlar olacaktır.

18 Haziran 2013 Salı

KMH’lar nihayet dizginlendi…

Hafta sonu güzel bir gelişme oldu ve Merkez Bankası bugünden (27 Mayıs 2013) geçerli olmak üzere bankaların insafına bıraktığı KMH faizlerine el attı.

KMH dediğimiz şey kredili mevduat hesabının kısaltması. Bankadaki hesabınızda para olmasa da bankanın tanımladığı bir limit dahilinde para çekilebiliyor, banka da bu çekilen tutar hesaba iade edilene kadar faiz işletiyordu.

Kredi kartları nakit işlemlere düzenleme getirilip kredi kartından nakit çekme zorlaştırılınca KMH’lar da inanılmaz artmıştı. Yaklaşık 10 milyar TL para çekilmiş bu kredili mevduat hesaplarından.

Bu da bankaların aylık yaklaşık 500 milyon TL faiz geliri elde etmelerine neden oluyordu. KMH’lardaki faiz aylık %5, yıllık basitçe yüzde 60 civarlarında idi. Bu rakamların korkunç olduğu herkesin malumu idi.

Şimdi Merkez Bankası, tıpkı kredi kartlarında yaptığı gibi bankalara KMH’larda uygulayabilecekleri faize sınır getiriyor. Kredi kartlarındaki faiz oranlarını baz alarak aylık en fazla yüzde 2,2 faiz alabilirsiniz diyor bankalara. Bankaların KMH’lardan aldığı faiz gelirlerinde %55 civarında gerileme olması muhtemel.

Bu müthiş faiz kırpıntısına rağmen “gerileme olması muhtemel” diyorum çünkü muhtemelen bankalar bu faiz gelirlerinin düşmesini bir şekilde telafi edeceklerdir.

KMH’lardan çekilen tutar üzerinden belli bir yüzde alarak (nakit çekim ücreti) bu faiz düşüşünü müşterilerine yansıtmayacaklardır diye tahmin ediyorum.

Merkez Bankası ilk etapta yapması gerekeni yaptı, tebrik etmek lazım. Kredi ve mevduat faizleri, enflasyon tek hane iken yıllık yüzde 60 faiz en azılı tefecilere rahmet okutan bir orandı.

Bir adım sonrası Merkez Bankası’nın bu üst sınırları sadece tabela faiz oranlarıyla değil, aylık maliyet oranları ile değerlendirmesi ve maliyet oranlarına göre sınırlandırma yapması.

Altın'da "şok düşüş" görür müyüz?

Son 30 yılın en keskin düşüşünü yaşadıktan sonra 1400 dolar altı alım fırsatı olarak değerlendirildi ve altında müthiş bir alım furyası görüldü. Bu fiyatlardan alım yaparken beklenti tabi ki fiyatların eninde sonunda yukarı gideceği beklentisiydi. Cılız da olsa acaba daha da düşer mi soruları eşliğinde özellikle 1200 dolar rakamı telaffuz edilerek buraya kadar hatta daha da aşağılara düşebileceği beklentilerini – öngörülerini paylaşanlar oldu. Altın 2009 ve 2008 fiyatlarına çekilebilir mi, yani bin dolar altı seviyeler gibi şok düşüşler de mümkün mü?

Dünya ekonomilerindeki gelişmeler bir yana, altın sonuçta doğal bir kaynak, yer altından çıkarılarak üretimi ve arzı yapılan bir meta. Fiyat oluşumunda arz miktarının ve arz fiyatlarının da etkisinin büyük olacağı bir gerçek. Bu açıdan bakınca altının üretim maliyetlerine göz atmakta büyük fayda var.

Bloomberg haberine göre altın üretiminde en büyüklerden olan Barrick Gold ve Goldcorp şirketlerinin verileri göz önüne alındığında geçtiğimiz yılın son çeyreğinde 1 ons altın üretimi maliyeti 941 dolara çıktı. Hatta bu yüzden maliyet artışlarını öngörememesi-yönetememesi yüzünden Barrick Gold CEO’sunun işine son verilmişti.

2013 yılı için dev altın madeni şirketlerinin 1 ons altın üretim maliyet öngörüleri, mevcut maliyetlerin daha da yukarılarında seyredeceğini gösteriyor. Newmont şirketinin bu yıl için 1 ons altın üretim maliyet tahmini 1100-1200 dolar bandında. Barrick ise daha önce 1100-1200 dolar olarak öngördüğü tahminlerini revize ederek 950-1050 dolar bandına çekti. Önemli üreticilerin öngörülerinin 1000-1200 dolar civarında olduğunu söylemek mümkün.

1 ons altının üretim maliyeti bu seviyelerde (hali hazırda 950 dolar, 2013 beklentisi 1000-1200 dolar) iken altının ons fiyatının bu seviyelere inmesi normal şartlar altında oldukça zor görünüyor. Son yaşadığımız periyotta gördüğümüz gibi, ekranlarda yahut kağıt üzerinde altın fiyatları “düşmüş gibi görünse de” fiziki altın fiyatlarının olabilecek en dip noktaları buralar olsa gerektir.

Altının kaymağını kuyumcular yedi

Altında son 30 yılın en keskin düşüşünü yaşadık. Bitmedi, inişli çıkışlı heyecan dolu günler bizi bekliyor. Altında bu tarihi düşüşü alım fırsatı olarak gören pek çok kişi oldu. Alım için kuyumculara akın eden vatandaşları tatsız bir sürpriz bekliyordu. Yoğun talep karşısında altın karaborsa oldu. Uluslararası piyasalardaki fiyatının çok üzerinde satıldı altın bu süreçte. Bu farkın nedenini soran olursa da “işçilik fiyatı” dendi geçildi. Bu yüzden, tarihi düşüşteki fiyatlardan faydalanamadı halkın çoğu, düşüşteki esas fiyat farkı ve kar kuyumculara kaldı.

Daha önce de yazmıştım, bankalara ne kadar kızsak da sevmesek de söz konusu güven ve istikrar olunca kuyumcu mu banka mı tercihi karşısında çoğu kişi bankaları tercih etmekte. Bu zümre, kuyumculara uğramadan kaydi altın al sat işlemleri yaptığı için “altın yok” “30 TL ilave işçilik ücreti var” gibi bahanelerle uğraşmadan bu süreçten epey karlı çıktılar. Kaydi işlem yapıp da istendiğinde fiziki altın teslimatı yapan bankaları tercih etmek en iyisi…

“Altını daha ucuza almanın yolları” haberleri de ilginçti. İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı, “ 1 hafta bekleyin, altın başına işçilik 10 lira düşer” diyordu. Altın fiyatlarının anlık değiştiğini bile bile bu tür bir açıklamayı anlamak mümkün değil.. Alım fırsatı olarak gördüğü zaman altını ederinden alamayan geniş bir kesim bu meslek grubuna saygısını güvenini yitirdi maalesef.

Altın deyince geniş bir kesimin aklına sadece kuyumcunun gelmesi henüz normal. Kuyumcu dışındaki altın yatırım kanalları gittikçe yaygınlaşıyor, yaygınlaşmalı da. Bu son yaşadıklarımız altın işinin sadece kuyumcuların insafına bırakılmaması gerektiğini hoş olmayan bir şekilde bize öğretti. Böyle durumlarda altına yatırım yapanların tercih etmesi gereken yatırım yöntemlerini bir önceki yazımda belirtmiştim…

“İşçilikli altın” almayın

Altın fiyatlarının düşmesiyle altına hücum başladı. Hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde altın talebi var. Yoğun talep karşısında çoğu zaman gördüğümüz ve bu sefer de görmekten korktuğumuz şeyi yaşıyoruz.

Bir mala talep çok ise fiyatları gereksiz şişiyor, o malın satıcıları onu karaborsa yapıyor maalesef. Satılan altın kendi değerinden çok yüksek bir bedele satılmakta şu sıralar.

Sorulduğunda işçilik bedeli denmekte ancak bu kadar işçilik bedeli olmaz. Kısmen fırsattan istifade durumu da mevcut. Bu fiyatlardan altın alınır mı sorusu bir tarafa, eğer altın alınacaksa kesinlikle cumhuriyet altınlarından uzak durulmalı. Çünkü uzun zamandır olmadığı kadar “işçilik bedeli” ismi altında farklar koyuluyor altın fiyatlarının üzerine.

Eski cumhuriyet altınlarında minimum 20 TL, yeni cumhuriyet altınlarında 30 TL işçilik bedeli ilave edilip satılıyor.

Bu da yaklaşık saf altın gramında 13 TL ile 20 TL fazladan ödemek anlamına geliyor. Kaydi altın alan saf altının gramına 80 TL verirken cumhuriyet altını alan saf altının gramına 90-95 TL vermiş oluyor…

Peki ne yapmalı. İki mantıklı seçenek var. İlki, eğer yatırım amaçlı fiziki altın alınacaksa işçilik bedelinin minimum olduğu fiziki altınlar (24 ayar külçe altın) tercih edilmeli. İşçilik maliyetinin en az olduğu altınlar 24 ayar külçe altınlardır. Sadece yatırım amacıyla fiziki alımlarda kesinlikle tercih edilmesi gereken altınlardır.

İkincisi, kaydi altınlar.

Bu dönemde kaydi altının değeri daha da anlaşıldı. İşçilik bedelinin sıfır olduğu, sadece fiziki teslimat istenirse şayet, cüzi bir bedel ödenerek fiziken de teslim alınabilen kaydi altın hesapları bu dönemde altın yatırımcılarının değerlendirmesi gereken bir yatırım enstrümanı. Altın hesaplardan fiziki teslimat yapabilen bankaları seçmek daha da avantajlı bu konuda…

Kuyumcular bağırdıkça bankalara altın geliyor…

Geçen yıl bankaların altın hesapları açısından pek hareketli bir yıl olmadı. Altın toplama etkinlikleri sektöre bir hareket getirse de kıymetli maden depo hesapları Mart-Kasım döneminde 165 tonlarda dalgalanıp durdu.

Bankaların çeyrek, yarım, tam vb. gibi Cumhuriyet altını satabilmelerinin önünü açan BDDK tebliğinden sonra tabiri caizse kuyumcular karıştı. BDDK önüne siyah çelenk koymalar, otoritelere ciddi ithamlar, bankalara ürünlerini kullanmama tehditleri gibi etkinliklerin arasında güldüren bazı tepkiler bunlara renk kattı, PTT’nin altın satmasına tepki gösteren kuyumcular odasının “25 bin kuyumcu gerekirse ev ve iş yeri telefonlarını kapatır” açıklaması bunlardan biriydi…

Bankaların altın ürününe odaklanmalarını protesto için yapılan bu çıkışlar inanılmaz bir reklam oldu bankalar için. Bankaların altın işinde bu denli ürün çeşitlendirmesi olduğundan, bunca farklı altın projelerinin olduğundan haberdar olmayan geniş bir kesimde farkındalık oluşturuldu kuyumcular tarafından. Geçen yılın son ayından itibaren bankalardaki altın hesapları keskin bir yükselişe girdi. İlk kez bankalardaki altın miktarı 20 milyar TL’yi geçti.

2012 genelinde bankalarda 165 ton olan ortalama altın miktarı hızla artmaya başlayarak Şubat sonunda 220 tona yaklaştı. Kuyumcuların vitrinlerine “altınlarınızı bankalara götürmeden önce bize getirin, değer tespiti yaptırın” yazıları asmalarından sonra Aralık-Şubat üç aylık dönemde 55 ton gibi ciddi bir altın artışı oldu bankalarda. Tüm bunların ana nedeni tabi ki güven unsuru. Yılların birikimlerinin değerlendirileceği yahut korunacağı kurum seçimi söz konusu olunca kuyumcu mu-banka mı ikileminde insanlar bankaları seçiyorlar. Bankalara ne kadar kızsak da aralarında etik dışı çalışmayanlar yüzünden onlara ne kadar tepkili olsak da konu güven olunca, rağbet görmeleri anlaşılır oluyor.

Bundan sonra ne olur? Binlerce ton altın halen evlerde iş yerlerinde saklanıyor ve bu durumun normal olmadığının herkes farkında. Bunları saklamak için kiralık kasa vb gibi saklama maliyetine de çoğu kişi sıcak bakmıyor. Bu altınları kaydi altına çevirmek isteyenlerin sayısı günden güne artıyor doğal olarak bu yüzden. Altına yatırım yapanlar kaydi altına yönelmeye devam edeceklerdir.

Vergilendirilmiş kazançla bu işi yürütecek kurumlara otoriteler her zaman daha sıcak bakacaklardır. 2011 verilerine göre gelir vergisi veren kuyumcuların aylık ödediği vergi miktarı 127 TL (yüz yirmi yedi TL) , kurumlar vergisi veren kuyumcuların ödediği vergi miktarı ise aylık 71 TL (yetmiş bir TL) İyi kazanıp asgari ücretliden az vergi vermek, rekabet ortamı oluşunca da kuyumcuların “altın işine bankalar girerse vergi kaybı olur” açıklamalarını anlamak gerçekten zor.

Rekabet iyidir. Kazananların vergi vermesi iyidir. Vergi verenlerin rekabete girmesi daha da iyidir…

Bankaların 2012 Altın Karnesi

Ocak sonu itibarıyla bankalardaki Türk Lirası mevduat 515 milyarı geçti. Bu mevduatın vade dağılımına baktığımızda ayrılması gereken zorunlu karşılık yaklaşık 57 milyar TL ediyor. Bunun yüzde 30’una kadar olan kısmı için altın da verebiliyor bankalar Merkez Bankası’na. Yani 17 milyar TL’lik altına tekabül ediyor bu oran.

Ama Merkez Bankası yüzde 30 oranını değiştirmeden rezerv opsiyonu katsayıları ile oynayarak bu rakamı değiştirmekte. En güncel katsayılarla yapılan hesaplamalara göre 57 milyar TL’lik bu zorunlu karşılık için 25 milyar TL’lik altın bırakmak gerekiyor. TL mevduat için bırakılması gereken zorunlu karşılığın yüzde 30’u altın bırakılabilir, bu sabit, ama bu yüzde 30’u karşılayacak altın miktarını arttırmakta merkez bankası. Böyle olunca bankaların da altına olan talepleri artmakta. Altın, bankaların bulup bulabileceği en ucuz maliyetli kaynak. Merkez Bankası zorunlu karşılıklarda değişikliğe giderek altının cazibesini azaltsa dahi, ki bunu yapması için mantıklı bir neden yok, yine de bankalar bir kere altının tadını aldılar. Bu kadar ucuz maliyetli bir kaynağın peşini bırakmak istemeyeceklerdir.

2012’de bankaların altın karnesine baktığımızda 47 tonluk bir artış görüyoruz altın hesaplarda. 18.6 milyar TL’lik 192 ton altına karşılık gelen bir meblağa ulaştı hesaplar. Banka bazında ayrıntısına indiğimizde, ilk üçte sıralama 2011 sonunda Garanti, İş Bankası ve Halk Bankası iken 2012 sonu itibarıyla en çok altını olan ilk üç bankanın İş Bankası 2.9 milyar TL, Garanti Bankası 2.4 milyar TL ve Kuveyt Türk 2.2 Milyar TL olduğunu görüyoruz. İş Bankası altın miktarını 2012’de yüzde16, Kuveyt Türk yüzde12 arttırmayı başardı. Garanti Bankası’nın altın miktarı ise yüzde7’nin üzerinde bir oranda azalış gösterdi. Dördüncü sıradaki Halk Bankası’nın 1.9 milyar TL’lik altını var. Geçen yıla göre yüzde7 azaldı altın miktarı. Beşinci sıradaki Akbank yıl içinde altın hesaplara hızlı bir giriş yaptı ve yılı 1.5 milyar TL’lik altın ile kapattı. Altıncı sıraya düşen Yapı Kredi Bankası’nın altın miktarı 1.3 milyar TL. Bu meblağ geçen seneki rakamın yaklaşık yüzde 7 daha altında. Bank Asya altın hesaplarda 1 milyar TL’yi geçen 7 bankadan biri.

Yedinci sıradaki Bank Asya, altınlarını yüzde 38 arttırarak 1.3 milyar TL’ye taşımayı başardı. 2012’de altın bankacılığına hızlı bir giriş yapan diğer bir banka da Ziraat Bankası. Altın hesaplar açmaya başlayıp aynı yıl içinde halktan altın toplamaya da başlayan Ziraat Bankası, 930 milyon TL altın ile sekizinci sıraya yükseldi. Vakıfbank da yıl içinde kıymetli maden depo hesabı açmaya başlayan bankalar arasında. Kısa sürede 802 milyon TL’lik altın ile TEB’i geçerek dokuzuncu oldu. TEB, yıl içinde altın hesaplarını yüzde 21 arttırarak 798 milyon TL’ye taşıdı, onuncu sırada yer alıyor. Finansbank altın miktarını yıl içinde yüzde 47 arttırarak Şekerbank ve Türkiye Finans’ı geçti. 521 milyon TL’lik altın ile sektördeki sıralamada on birinci oldu.

On ikinci sıradaki Denizbank yıl içinde HSBC ve AlBaraka’yı geçerek sıralamadaki yerini yükseltti. 510 milyon TL’lik altın hesaplara ulaşan banka son yaptığı reklamlarla altına yüzde 2.5’e varan oranlarda faiz vermeye başladığını duyuruyor. (Sektördeki ortalama oran yıllık brüt yüzde 1 civarında) Türkiye Finans 506 milyon TL’lik altın ile on üçüncü sırada yer alıyor. 2011 sonuna göre altın hesapları azalsa da, altın toplama faaliyetlerine başlayan bankalar arasında yer almasıyla son çeyrekte altın miktarını yüzde 29 arttırmayı başardı. HSBC 467 milyon TL’lik altın ile on dördüncü sırada yer alıyor. Şekerbank’ın altın miktarı yıl içinde azalmış olsa da, atılım yaparak son çeyrekte altın miktarını yüzde 11 arttırarak trendi yukarı yönlü çevirmeyi başardı. Şekerbank’ın 327 milyon TL’lik altını bulunuyor. Son sıradaki AlBaraka’nın ise altın miktarı yıl içinde yüzde 13 azalarak 282 milyon TL’ye geriledi.

Bilgiler bankaların bağımsız denetim raporlarından derlenmiştir. 2012 yılsonu verileridir. Artış oranları -aksi belirtilmedikçe- 2011 yılsonuna göre artış/azalış oranlarıdır

Bankaların 2012 Kâr Karnesi

Bankaların hepsinin 2012 yılı verileri nihayet açıklandı. Sonuçlara baktığımızda bankacılık sektörünün kendileri açısından güzel bir yıl geçirdiğini görüyoruz. 2011 yılı net kâr toplamı 19,8 milyar TL iken, yüzde 19’luk artışla geçtiğimiz yıl 23,6 milyar TL’ye çıktı yıllık net kâr.

Bankaların net kârları çok konuşulan, meblağ yüksek olduğu için zaman zaman eleştirilen bir konudur. Bankaların acımasızca karlar elde ettiğine delil addedilir. Gözden kaçan husus bankaların özkaynaklarının da aynı ölçüde devasa meblağlar olduğudur. Özkaynaklarıyla net kârlarını kıyaslayınca, sektörün net kârları toplamı özkaynakları toplamının yüzde 15’ine tekabül ettiği görülüyor. Yüzde 15 özkaynak karlılığı da fevkalade yüksek bir oran değil aslında. Bankaların net kârlarının normal seviyelerde olduğunu söylemek mümkün. Aslında eleştirilmek istenen, bankaların çok yüksek kârlar etmekte olduğundan ziyade, bu kârları elde ediş biçimleri. Etik bankacılık yaparak da bu yüzde 15 özkaynak kârlılığını yakalamak mümkün iken bazı hoş olmayan uygulamalar müşterilerde bankalara karşı tepki doğurmakta. Zaman içerisinde kah otoritenin zorlamasıyla kah bankaların sağduyusuyla bu da çözülecektir; kamu bankaları ve dört büyük bankanın, sektörün yüzde 80’ine hakim olduğu bu pazarda biraz zor gibi görünse de…

Hangi bankanın geçtiğimiz yıl ne kadar net kâr elde ettiğini, geçen yıla göre karını ne kadar arttırdığını gösteren liste, kâr karneleri aşağıdaki gibi... (konsolide olmayan bağımsız denetim raporları)

Sıra
Banka
Net Kar (1000TL)
Yıllık artış azalış


1
İş Bankası
3.310.307
24%

2
Garanti
3.070.325
0%

3
Akbank
2.949.862
23%

4
Ziraat
2.650.428
26%

5
Halkbank
2.595.211
27%

6
Yapı Kredi
1.913.472
3%

7
Vakıfbank
1.460.080
19%

8
Finansbank
902.346
6%

9
Denizbank
812.632
-7%

10
TEB
485.627
135%

11
Türkiye Finans
283.573
22%

12
ING
251.749
219%

13
Kuveyt Türk
250.156
28%

14
Şekerbank
240.302
104%

15
Albaraka
191.835
20%

16
Bank Asya
190.392
-12%

17
HSBC
180.798
-25%

23 Mart 2013 Cumartesi

Kredi Kartı Borçları


Kredi kartı borcunun şakası yok. Ama maalesef kredi kartı borçlarımızı hafife alıyoruz, henüz kazanmadığımız parayı harcayarak günümüz gün ediyoruz. Eskiden çalışır para kazanır, kazandığımız paradan harcamalarımızı yapardık.

Şimdi, gelirimiz karşılamamasına rağmen önce harcamayı yapıyoruz, akabinde aylarca çalışarak o harcamanın borcun ifası için çabalıyoruz.

Merkez Bankası’nın bu yıl için enflasyon hedefi yüzde 5 iken, bankalar mevduata yıllık yüzde 5-8 arası faiz verir iken kredi kartı faizleri aylık yüzde 2,34. Enflasyonun yüzde beşlerden konuşulup da faizlerin yüzde otuzlardan konuşulduğu, farkın bu kadar acımasızca olduğu başka bir ülke yok.

Kredili mevduat hesapları faizleri kredi kartlarına rahmet okutacak oranda ama konumuz şimdi kredi kartları…

Kredi kartlarının tavan faizini de Merkez Bankası belirliyor. En fazla şu kadar faiz alabilirsiniz deyip bir oran belirliyor bankalar için, görünürde tüketiciyi kollar gibi görünüyor ama yıllık yüzde otuz faiz alabilirsiniz demek pek de tüketiciyi kollayan bir yaklaşım değil maalesef.

Tüm bankalar Merkez Bankası’nın belirlediği bu tavan faiz oranını (aylık yüzde 2,34) tepe tepe kullanıyorlar çünkü…

Bankalararası Kart Merkezi’nin en güncel verilerine göre kredi kartı sayısı bu yılın Ocak sonunda 55 milyona dayandı.

Halbuki bu rakam, çok değil, 2007 Ocak sonunda 32,5 milyon idi. Hızla kredi kartı alıyoruz, sahip olduğumuz kredi kartı sayısını arttırıyoruz.

Adetler artınca harcamalar da artıyor tabi. BDDK verilerine göre Mart 2007’de sadece bireysel kredi kartlarının borç toplamı 21,7 milyar TL iken 2013 Şubat sonu itibarıyla bu rakam 71,6 milyar TL’ye tırmandı. 21 milyardan 71 milyara...

Bu son derece, ama son derece vahim bir tablo. Bu hızla artmaya devam eden bir kredi kartı borç sarmalının sonu nereye varır bu iş nasıl sonlanır, düşününce aklı başında bir insanın ürkmemesine imkan yok.

Zıvanadan çıkmış bir tüketim toplumu haline geldiğimiz, gemiyi hesapsızca yürütmeye çalıştığımız çok açık…

Buna dur diyebilecek, kredi kartlarını dağıtan bankaların patronu olan kurumdur. Yani BDDK, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu. Kredi kartlarının tüketimi, borçlanmayı teşvik eden bol taksit seçenekleri gözden geçirilmeli, 100 liralık geliri olanın on tane 100 lira limitli kart sahibi olmasının engellenmesi gibi bir çok konu ivedilikle değerlendirilmelidir.

Kart adetlerinin, kredi kartı borçlarının böyle çılgınca artmasının, hele bu yüksek faiz oranlarıyla bu işin devam etmesinin imkanı yok. Bu işin sonu felaket…

Borçlarımız ne alemde?

Borçlarımız, özellikle dış borçlarımız konusu enteresan bir konudur. Biri çıkıp dış borçların katlanarak arttığını, durumun fevkalade kötü olduğunu iddia ederken bir diğeri çıkıp dış borçlar konusunda oldukça iyi durumda olduğumuzu söyleyebilmekte. Hangisi doğru? Kafanızın karışacağını tahmin edebiliyorum ancak söylemek durumundayım, evet her ikisi de doğru. Bu durum tam da körlerin fili tarif etmesi gibi, duruma nereden baktığınızla ilgili.

Ülkemizin dış borçları üç ana gruptan oluşuyor. Kamu borcu (devletin borcu), Merkez Bankası’nın borcu ve özel sektörün borcu. Burada en çok sorulan soru özel sektörün dışarıdan aldığı borç neden ülkemizin dış borçları arasında sayılıyor? Aslına bakılırsa bu sadece kağıt üzerinde bu şekilde ifade ediliyor. Hazine garantili olan kısmı saymaz isek, bu borç tamamen elbette özel sektörün, parayı kim aldı ise onun borcu. Ancak özel sektörün borcunu ödeyememesi halinde bu durum devlet için itibar riski oluşturacağından uluslararası piyasalarda devlet borcu gibi varsayılır.

Dış borçlar konusunda söylenebilecek ilk husus, toplam dış borca değil, dış borcu oluşturan bu üç ana gruba ayrı ayrı bakılması gerektiğidir. Öyle yapalım ve dış borçlarımıza bakalım. Hazine Müsteşarlığı’nın 2002-2012 3.çeyrek dönemi verilerine göre kamunun dış borcu 64 milyar dolardan 101 milyar dolara çıkmış. Aynı dönemde Merkez Bankası ise 22 milyar dolar olan borcunu 8 milyar dolara düşürmüş. Özel sektör ise coşmuş, 43 milyar dolar olan dış borçlarını 217 milyar dolara çıkarmış. Bu üç grubun toplamı ülkemizin toplam dış borcu olarak ifade ediliyor ki bu dönemde 129 milyar dolardan 326 milyar dolara çıkmış bu meblağ. Şimdi bu verilere bakıp sadece kamu borcunu baz alarak diyebilirsiniz ki “10 yılda dış borçlarımız sadece yüzde 57 artmış, durum iyi.” Haklısınız. Yahut, toplam dış borcu baz alarak diyebilirsiniz ki “10 yılda dış borçlarımız yüzde 150’nin üzerinde artmış, korkunç!” Haklısınız…

Hepsi bu kadar mı? Hayır, şu da var. Sadece borçlardan bahsettik ancak borcu olanın bir de varlıkları var elbet. 10 bin TL borcum ancak kenarda da 2 bin liram var, bu durumda net borcum 8 bin TL. Demek oluyor ki yukarıdaki rakamlar brüt borçlar idi. Dış borçlar değil sadece, devletin toplam net borç toplamına baktığımızda, devletin finansal varlıklarını, kamu mevduatını borçlarından çıkarırsak bulduğumuz rakam 251 milyar TL. Bu rakam 2002’de 215 milyar TL idi.

Borçlar konusunda yorum yapmayacağım. Bu izahattan sonra tabloya bakıp yorumu kendiniz yapabilirsiniz…

27 Şubat 2013 Çarşamba

Altın, Sık Sorulan Sorular

Altın güvenilir liman olma özelliğini kaybetti mi?

Altın bu sıfatını tek bir olayda, kısa bir fiyat çıkışında, az bir zamanda kazanmadı ki keskin de olsa bir fiyat düşüşünde hemen bu vasfını kaybetsin... Altın hala güvenilir bir limandır yatırımcılar için ve öyle kalmaya da devam edecektir. Dünya ekonomisinin lokomotif ülkelerinde işsizlik artınca, belli başlı ülkelerin ekonomileri kötüye gittikçe yahut zaten kötü ekonomilerin toparlanmasının zaman alacağı anlaşıldıkça, savaşlar kaoslar konuşuldukça yatırımcıların ilk kaçacağı ve sığınacağı liman her zaman altın olacaktır.

Altına ne oldu da fiyatı bu kadar düştü?

Dünyanın sayılı dev fonları altın fiyatlarını aşağı yönlü harekete geçirdi. Bunun nedeni, bu fonların altından çıkıp, altına alternatif olarak gördükleri diğer enstrümanlara yatırım yapmaları. Altından çıkma nedenleri ise bir takım önemli baz verilerin olumlu gelmesi-yorumlanması. Avrupa’daki kriz henüz bitmedi ancak felaketle sonuçlanmayacağı belli oldu.. Yunanistan Euro’dan çıkmayacak, İspanya, Portekiz ve İtalya’da durum daha da vahim bir hal almadan kontrol altına alınabilecek… Amerika’daki mali durumda toparlanma umut verici. Çin’in büyüme ile ilgili soru işaretleri gittikçe azalıyor. Bu ve benzeri bir takım bardağın dolu tarafını görmek isteyen fonların altından çıkmaları altın fiyatlarının düşmesine neden oldu.

Altın fiyatları ne olacak, düşer mi çıkar mı?

Şu an 1600 civarında seyreden fiyatlar için yorumcuların tahminleri iki odakta yoğunlaşıyor. İlk grup, fiyatın 1400’lere kadar inip o seviyelerde seyretmesini öngörüyor. Başını Marc Faber’in çektiği ikinci grup ise altının 1550’leri görüp sonra çıkışa geçmesini ve Eylül 2011’deki rekor 1900’leri yeniden test etmesini öngörüyor. Altın 1630 dolar iken Marc Faber bu tahminini çok açık bir şekilde paylaşmıştı yaklaşık iki hafta önce. Nitekim son iki haftadır Faber’in tahmin ettiği gibi altın gerçekten de 1550’leri gördü, yazıyı yazarken spot piyasada altın fiyatı (27/02/2013- 0:15) 1615 dolar. Ben bu iki grup tahminci arasında Faber’e daha çok güveniyorum. Her şey süt liman olsa dahi merkez bankalarının harıl harıl para bastığı bir yıl olacak bu yıl ve böyle bir yılda altın fiyatlarının keskin düşüşler yapıp o dip seviyelerde uzun süre kalmasını da beklemem.

Altın'a ilgi duyanlara genel bir öneri?

Gelecek ile ilgili yazılanların tümü, sadece öngörüden ibaret. Fiyatların böylesine oynak olduğu zamanlarda yatırım kararı vermek büyük riskler barındırıyor. Analistlerin, yorumcuların, özellikle de büyük fonların ve şirketlerin ilan ettiği öngörülerin bir kısmı yönlendirme amaçlı spekülatif söylemler olabiliyor, bunlara güvenerek karar vermek büyük hata olabilir. Yatırım kararı vermeden önce neye yatırım yapacaksanız o enstrümana çalışın. Çok zor değil, fiyatı nelerden etkilenir, dönemsel düşüşleri çıkışları var mıdır, ülkelerin piyasaların süt liman olması mı bu yatırım enstrümanının işine gelir yoksa kaosu seven, krizlerde değer kazanan bir enstrüman mıdır.. gibi konuları öğrenerek durum tespitini sizin yapmanız en sağlamı… 'Altın nedir'den, alfabeden başlayıp ileri seviyelerde makalelerin yer aldığı saglamaltin.com sitesini takip etmenizi öneririm..

Altın için banka mı kuyumcu mu?

19 Şubat Salı günü kuyumcu odaları Ankara’da basın toplantısı düzenleyip BDDK’ya, Hazine’ye ve bankalara veryansın ettiler, POS parçalayıp kredi kartı yaktılar vs… Nedeni, bankaların altın işiyle iştigal etmeleri, yeni ürünler çıkarmaları, yeni izinler almaları…

Önce, bankalar altın işine ne kadar girdiler, altın ile alakalı neler yapıyorlar, bakalım… Bankaların altın ile ilgili işlemlerini şöyle sıralayabiliriz. İlk olarak, altın hesaplar var. Altın tasarruf etmek isteyenler gidip para yatırıp karşılığında altın hesabına tamamen kaydi altın alıyorlar. İkinci olarak,gram altın satan bankalar var. Altına yatırım yapmak istiyorum ama kaydi altın olmasın, fiziken 24 ayar has altın almak istiyorum diyenlere yönelik, gidip bazı bankalardan 1 gram 5 gram vs saf altın alıyorlar. Bankaların altın ile alakalı üçüncü iştigal şekli evdeki fiziki altınların kaydi altına dönüştürülmesi. Evde muhafazası zor, çalınır vs diyerek bankaya götürenler ve bunları kaydi hesaba dönüştürenler var. Dördüncü ve en yeni iştigal şekli ise cumhuriyet altını alım satımı işi olacak. BDDK, bankalara darphanenin bastığı çeyrek yarım vb altınları alıp satabilirsiniz diye izin verdi. Henüz bunu yapan banka yok, bu işe giren banka olacak mı, o da şimdilik belli değil. Ama kuyumcular için bardağı taşıran son damla oldu bankalara ziynet altın alım satım izni verilmesi…

Acaba müşteriler hangi tarafı tutacaklar? Üzerinde durulması gereken asıl konu bu.

Genel tepkilere bakınca, altın müşterisi olan insanların, bankaların altın işine girmesinden memnun olduğu kanaati hasıl oldu bende. Kuyumcular, “Kuyumcunun mağdur ettiği müşteri oranı yüz binde birdir” deseler dahi, bu oran maalesef daha yüksekmiş gibi geliyor bana. Bankaların bu işi zaten başaramayacağını kesin bir dille ifade ediyor kuyumcular. Madem öyle, gösterilen bu tepkiler biraz aşırı kaçmıyor mu? Zaten başarısız olacağı ifade edilen projeler için bu öfke niye? İnsanların kuyumculardan yaptığı bazı işlemleri bundan sonra bankalar vasıtasıyla yapmasından korkuluyor sanırım. Kuyumcuların aynaya bakarak çok ciddi bir özeleştiri yapmaları gerekiyor bu noktada. İşi sadece altın olan kuyumcular varken insanlar neden bankalara yönelmeye başladılar altınla ilgili işlemlerde?

“Altın için banka mı kuyumcu mu”ya gelirsek… Bundan sonra şu makul ayrımı göreceğiz muhtemelen. Altın takı müşterileri kuyumcuları ziyaret etmeye devam edecekler. Altına yatırım yapan müşteriler ise bankalara yönelecekler. Devlet ise, altına yapılan yatırım meblağının sistem dışına çıkmaması için bankaların altın işlemlerine destek vermeye devam edecektir.

17 Şubat 2013 Pazar

Coştuk, altın miktarımızı üçe katladık


Ülkelerin altın rezervlerini takip eden ve bunları belirli zaman aralıklarıyla ilan eden en güvenilir kuruluş, Dünya Altın Konseyi’dir. Bu kuruluşun verilerine göre, ülkemizin altın rezervleri Şubat ayı itibarıyla 359,6 tona ulaştı. Bu miktar ile, ülkeler sıralamasında en çok altını olan 14.ülke olduk.

1995 yılından bu yana altın rezervimiz 116 ton idi. Bu miktar ile uzun süre 29. idik en çok altını olan ülkeler sıralamasında. Ne zaman ki altın bankacılığı başladı, Merkez Bankası bankaların bu altınlarını zorunlu karşılık olarak kabul etmeye başladı, altın rezervlerimiz de tabiri caizse patladı, kısa bir sürede altın rezervlerimizi üçe katladık ve 116 tondan 360 tona ulaştık.

En çok altını olan ülkeler sıralamasında ilk 10’a girebilmemiz için 558 ton altını olan Hindistan’ı geçmemiz gerekiyor, diğer ülkelerin rezervlerinde büyük bir değişiklik olmaz ise. Genelde diğer ülkelerde pek değişiklik olmuyor zaten. Bizde ise Merkez Bankası, Rezerv Opsiyonu Katsayısını sürekli yükseltiyor. 100 TL zorunlu karşılık için önceleri bankalara 100 TL’lik altın getir yeter diyordu. Daha sonraları ise 100 TL zorunlu karşılık için istediği altın miktarını sürekli arttırmaya başladı. Bankalar da kendileri için yüksek maliyetli olan TL vereceklerine, çok çok düşük maliyetli altın vermek için canla başla Merkez Bankası’na altın yetiştirmeye çalışıyorlar. Ülkemizin altın rezervlerinin artmasının altında yatan temel neden, özetin özeti, budur.

En çok altını olan ülkeler sıralamasında en güncel verilere göre ilk 15 şöyle:

1. ABD 8133 ton

2. Almanya 3391 ton

3. İtalya 2452 ton

4. Fransa 2435 ton

5. Çin 1054 ton

6. İsviçre 1040 ton

7. Rusya 958 ton

8. Japonya 765 ton

9. Hollanda 612 ton

10. Hindistan 558 ton

11. Tayvan 424 ton

12. Portekiz 382 ton

13. Venezüella 366 ton

14. Türkiye 360 ton

15. S.Arabistan 323 ton

Kur savaşları, yine, yeniden…

Kur savaşı tabiri yeni sayılabilecek bir tabir, isim babası halen görevdeki Brezilya maliye bakanı. Ne demek kur savaşı? En kısa tarifiyle, ülkelerin kendi paralarının değerini, diğer ülkelerin paraların değerinden düşük tutmaya çalışması. Döviz fiyatlarının mevcut seviyesinden daha yukarılarda olması için çabalamak… Biz ülke olarak bu kur savaşlarının içinde yer alacak olsak, bu savaşın gereği çabamız şu olacaktı yani, dolar 1,75 TL değil 2,50 TL olsun, euro 2,35 TL değil 3,25 TL olsun…

Neden böyle bir şey istensin ki? Cevabı çok basit, değeri düşen para birimine sahip ülke, parası ne kadar değersizleşirse yurt dışına kadar kolay mal satabilir duruma gelir. Dolar şu an 1,75 TL iken 2 TL olsa ihracatçılarımız bayram eder, bu yüzde 15’lik kur artışı yurt dışındakiler için bizim mallarımızın aynı oranda fiyatının düşmesi demek.

İç talebin durgun olduğu ülkelerin şu zamanlarda yeniden ısıttıkları konu da bu. İç talebin durgun olduğu hemen her ülke kendi parasının değerini düşürmeye çalışıyor. Para biriminin değeri en kolay nasıl düşürülür? Tabi ki para basarak. Parasal genişleme, parasal gevşeme denen bu taktik tüm dünyada merkez bankalarının kolayca davrandığı bir silah haline geliverdi. İşin tıkandığı yer de tam olarak burası. Durgunluk yaşayan ülke sayısı bir iki olsa sorun yok. Bunlar paralarının değerini düşürür, diğerleri bunu idare edebilir. Ama şimdilerde birçok ülke aynı anda aynı şeyi yapmak istiyor, çarşı bu yüzden karışıyor.

Bizim ülke olarak kur savaşlarında yer almadığımızı-almayacağımızı söylemeliyim. Biz şu anki mevcut talepten, enflasyondan, faizlerden çok memnun olmasak da durum kontrol altında görünüyor. Merkez Bankası’nın politikalarına bakınca, TCMB’nin bu yıl dövizin mevcut değerinden yüzde 5’ten fazla değerlenmesine müsaade etmeyeceği tahmin edilebilir. Japonya, ABD ve Avrupa Birliği’nin başrolde olduğu, para birimlerinin değerleri konusunda kıyasıya bir bilek güreşinin yapılacağı bir süreç başlıyor…

Altın Bankacılığı, hangi banka nerede?

Bankalardaki altın miktarı 16 milyar TL’yi aştı. Bu çok ciddi bir rakam. Bankalar kendileri için maliyeti çok çok düşük olan altınlarıhesaplarına alabilmek için kıyasıya yarışıyorlar. Peki bu yarışta hangi banka nerede?

İş Bankası 2,6 milyar TL’lik altın ile birinci sırada yer alıyor. Banka en az 10 gram altınla 6 aydan başlayan vadeli hesap açıp 5 kg ve üzerini fiziken teslim edebiliyor.
İkinci sırada 2,1 milyar TL’lik altın ile Garanti Bankasıgeliyor. En az 12 ay vadeyle ve 100 gramdan başlayan miktarlara vadeli altın hesabı açabiliyor.

Üçüncü sırada altın bankacılığının lokomotiflerinden Kuveyt Türk yer alıyor. 2 milyar TL’yi aşan altın hesap mevcut. En az 10 gram ile 3 aydan başlayan vadelerle katılma hesabıaçılabiliyor. 1 gramdan başlayarak her gramajı fiziken teslim edebiliyor.
Halkbankası 1,9 milyar TL’lik altın ile dördüncü sırada yer alıyor. Bankanın şu an altın hesaplarla ilgili ürün çeşitlendirmesi mevcut değil.

Yapı Kredi 1,2 milyar TL’lik altın ile beşinci sırada. En az 10 gramdan başlayan miktarlar için vadeli hesap açabiliyor. Altın bankacılığıkonusunda zayıf kalan büyük bankalardan Yapı Kredi.

Altıncı sırada Bank Asya geliyor. 1,2 milyar TL’lik altın hesap mevcut bankada. En az 250 gram ve 3 ay vade ile katılma hesabı açıp, istenirse 1 gramdan başlayarak fiziki teslimat yapabiliyorlar.

Akbank altın hesaplarda yedinci sırada, 755 milyon TL’lik altın hesap mevcut. 700 milyon TL ile TEB sekizinci. Dokuz ve onuncu sıralarda ise kamu bankaları olan Vakıfbank ve Ziraat Bankası bulunuyor.

Fiziki teslimat, hesap açılış miktarı, hizmet kalitesi, reklamlara verdiği ağırlık gibi birçok etken mevcut bu rekabette. Önümüzdeki süreçte sıralamanın değiştiğini göreceğiz…

Altın Bankacılığı, kuyumcular bankalara karşı…

Kuyumcularla bankalar yine kapıştılar. 10’a yakın ilin kuyumcular odası başkanları Salı günü Türkiye Bankalar Birliği’ni ziyaret ettiler. Bankalardan gelen altın bankacılığı yetkilileri ve Bankalar Birliği temsilcileriyle görüşen kuyumcular, bankaların altın satmasından, kaydi yahut fiziki altın işine girmiş olmalarından son derece muzdaripler. “Kuyumcuların olmadığı bir altın ticaretine izin vermeyiz” şeklinde açıklamalar yapmaktalar. Gelinen noktada işler iyice karışmış görünüyor, kuyumcular bankalara karşı seslerini her geçen zaman biraz daha yükseltiyorlar. Durum nedir, kim haklı kim haksız?

En baştan başlamak gerekirse, bankaların altın işine girmesi, daha doğrusu bu işin patlama noktası halkın elindeki altınların bankalara götürülerek altın hesaplara geçilmesi uygulamasının başlamasıdır. Bu işin başlangıç aşamasında bankalar aslında büyük kuyumcular odası başkanlarıyla fikir alışverişinde bulunmaya teşebbüs ettiler. “Altın projeleriyle ilgili siz kuyumcular odalarıyla ortak ne gibi çalışmalar yapabiliriz” sorusunu bazı kuyumcular odası başkanları “dergilerimize reklam verebilirsiniz” deyip savuşturdular. İşin en başında aslında kendi kendilerini bu sürecin dışında tutmuş oldular. Çok da basiretli olmayan bazı oda başkanlarının ciddi bir hatası idi bu yaklaşım. İş patladıktan sonra “biz de yer alalım bu projelerde” demenin bir anlamı kalmadı bu noktadan sonra. İkinci olarak, insanların altın bankacılığına bu kadar ilgi göstermesinin nedenlerini irdelemek gerekiyor. En başta gelen nedenlerden biri de kuyumculara karşı çok ciddi şekilde azalan güvendir. Bugün sadece biz müşterilerin değil, tertemiz siciliyle ahlaklı bir şekilde kuyumculuk yapan kişilerin de en büyük baş ağrısı kuyumcular arasındaki pek de güvenilir olmayan insanların varlığıdır, bunların sayılarının maalesef günden güne artmasıdır. Sektördeki en büyük açıklardan biri de bir kuyumculuk kanunu olmamasıdır. Bu durum o kadar aptalca durumlarla karşılaşmamıza neden oluyor ki, bizzat kendisi sahte altın yapıp bunu satmaya çalışırken yakalanan, yargılanan ve hapis yatan sabıkalı biri yeniden hiçbir engelle karşılaşmadan kuyumcu dükkanı açabilmekte ve “altın” alım satımıyla uğraşabilmektedir.

Kısa sürede bankalar kanalıyla 13 ton yastıkaltı altın ekonomiye dâhil oldu. Bu kadar az zamanda çok ciddi bir miktar ve bu daha başlangıç. Son tahlilde değerlendirilince bu durumun artarak devam etmesi bütün tarafların (altın sahiplerinin, finansal sistemin ve devletin) menfaatine bir durumdur. En büyük sorunumuz kayıt dışı ekonomi, ekonominin dışında atıl duran değerli kaynaklarımızdır. Bir taraftan üretirken diğer yandan tasarrufa yönelmeli, aynı zamanda da kenarda atıl duran değerli kaynaklarımızı ekonomiye dahil etmenin yollarını aramalıyız. Şahsi çıkarlar için, sadece bir zümrenin kazancı için ülke menfaatine aykırı uygulamalar özlemi içinde yer alan ve bunu açık açık ifade eden birlikler, odalar, insanlar görmek istemiyor artık bu ülkenin insanları…

Yastık Altında Ne Kadar Altın Var?

Altın ile ilgili kişilerin ve kurumların açıklamalarına bakılırsa yastık altında ne kadar altın olduğu tam bir muamma. Gerçekten halkımızın kenarda köşede sakladığı altınların yekûnu fevkalade bir servet değerinde mi yoksa dikkate almaya değmeyecek bir meblağ mı?

Yastık altı altın diye tabir ettiğimiz şey aslında finansal sistemin dışında evde işte vs muhafaza edilen kara günler için kenara saklanmış yahut fiyat hareketlerinde al sat yapılan altınları ifade ediyor. Bunların ne kadar olduğuyla alakalı farklı söylemler var. İstanbul Kuyumcular Odası Başkanı’na göre yastık altında 800 ile 1000 ton arası altın mevcut. İstanbul Altın Rafinerisi’nden yapılan ve daha itibar gören açıklamalarda ise beş bin ton altının yastık altında olduğu görüşü ifade ediliyor. Cari fiyatlarla 50 milyar dolar ile 250 milyar dolarlık bir değerden bahsediliyor yani.

Hangisi doğru? Gerçekte ülkemizde yastık altında ne kadar altın var? Bu konuda yapılmış en ciddi çalışma Merkez Bankası’na ait. Merkez Bankası’nın Ekim 2012’de duyurduğu ekonomi notları çalışmasına göre Türkiye’de mevcut yastık altı altın stoku 2189 ton. Merkez Bankası çalışmayı kabaca şu şekilde yaptı, 1984 yılından bugüne yabancı ülkelerden gelen altın miktarını hesapladı, buna ülkemizde üretilen altın miktarını ilave etti. Bu genel toplamdan altın ihracatı çıkarıldı ve bu 2189 ton verisine ulaşıldı.

Bu çalışma hakkında bilinmesi gereken en önemli konu Merkez Bankası’nın 1984 yılından önce ülkemizde altın miktarını sıfır olarak kabul etmesidir. Hepimizce malum olduğu üzere bu yıldan evvel de yastık altı altın ülkemizde hep revaçta idi. Bu çalışmayı şu şekilde okumak daha doğru olur, 1984’ten bu yana yurt dışından getirdiğimiz ve ürettiğimiz altınlardan yurt dışına sattıklarımızı çıkarınca, ülkemizde kalan altın miktarı 2189 tondur. En az bu kadar daha altının evvelce ülkemizde stoklarda olduğunu kabul edersek yastık altında olduğu tahmin edilen altının beş bin ton civarında olduğu kabul edilebilir. Bu altınların tabi ki hepsi hanelerde değil ama Türkiye’de mevcut 17,5 milyon haneye paylaştırılmış olsa hane başına düşen altın miktarı 250-300 gram olmakta.

Beş bin ton, 250 milyar dolarlık bir kaynak çok ciddi bir birikim. Bu kadar ciddi bir kaynağın atıl olması ve ekonomi dışında öylesine beklemesi ise gerçekten içler acısı bir durum. Ekonomi dışındaki her bir kuruşun nasıl sisteme, ülke ekonomisine dâhil edilebileceği ile ilgili ciddi çalışmalar yapılması gerekiyor.

Bu kazanç dünyada yok, bizde her isteyene

Parasal konularda insanları yönlendirirken çok ama çok dikkatli ve titiz olmak her zaman en dikkat ettiğim husustur. Altın alın, dolar satın, konut almak için tam zamanı vb gibi söylemleri hiç ama hiç inandırıcı bulmam. Ama bir husus var ki çok rahat bir şekilde çevremdeki herkesi yönlendiriyorum ve hararetle tavsiye ediyorum: Bireysel Emeklilik Sistemi.

Daha evvel bir iki yazı yazmıştım konu ile ilgili ama 1 Ocak 2013’ten itibaren yürürlüğe giren değişikliklerden sonra tekrar önemle hatırlatmak istiyorum.

Yeni değişen sistemden önce bireysel emeklilik’ten sadece kayıt altında çalışan kişiler (devlet babaya göre ‘kümesteki kazlar’) bir takım vergisel avantajlar vasıtasıyla yararlanabiliyordu. Malum, ülkemizde kayıt dışılık o kadar fazla ki, sistemden yararlanabilen kişi sayısı da haliyle çok kısıtlı kaldı geçen zaman içinde. Kayıt dışılığın azaltılması çok uzun yıllar alacağından devlet radikal bir karar aldı ve bireysel emeklilik sistemindeki kümesteki kişiler için olan eski vergisel avantajları kayıt dışı kişiler için de cazip hale getirerek “kim ne yatırırsa yüzde 25 de benden” sistemine geçti. Bu şu demek, kim olduğuna bakılmaksızın, ne iş yaptığına bakılmaksızın bireysel emeklilik sistemine girerek prim ödeyen kişilerin ödedikleri primlerin yüzde 25’i kadar da devlet bu kişilere para veriyor. Ayda 100 lira ödeyene her ay 25 lira, 200 lira ödeyene 50 lira.. ilave para da devletten.

İşte bu avantaj, bu yüzde 25 garanti getiri, çok açık söylüyorum, dünyanın hiçbir ülkesinde hiçbir yatırım enstrümanında olmayan muazzam bir garanti getiri. Şimdiye kadar bireysel emeklilik sistemine girmemiş olabilirsiniz, eski sistemin –vergisel- avantajlarından yararlanamayan kişi sayısı yararlanabilen kişi sayısından çok daha fazlaydı ne de olsa. Ama 1 Ocak 2013’ten itibaren ne yapın edin mutlaka bireysel emeklilik sistemine dahil olun. Kredi kartınızdan vereceğiniz aylık 100 liralık otomatik ödeme talimatıyla devletin de ilave edeceği yüzde 25 ilave ile damlaya damlaya göl olacaktır. Sistem tamamen Hazine Müsteşarlığı ve Sermaye Piyasası Kurulu kontrolünde. Faizli faizsiz portföyler sunan 17 emeklilik şirketinden masrafları düşük ve iyi hizmet veren birini tercih edebilirsiniz. Şu an sistemdeki kişi sayısı 3 milyonun üzerinde. Bu teşvikle katılımcı sayısının epey artacağına şüphe yok.

Sistem hakkında ayrıntılı bilgileri Emeklilik Gözetim Merkezi’nin internet sitesinden (egm.org.tr) alabilirsiniz.

Kuyumculuk Kanunu Şart…

Altın çok kıymetli bir varlık olduğu için altın işiyle uğraşan kişilerin alelade kişiler olmasının önüne geçilmeli. Altının kıymeti dolayısıyla bu işle iştigal eden kişiler sadece alım satımla başladıkları bu işi çok daha farklı noktalara götürebiliyorlar. Bugün hemen hemen her kuyumcu minik bir banka şubesi gibi çalışmakta. Kimine borç (kredi) vermekte kimisinin de altınlarını paralarını (mevduat) yüksek faiz vermek vaadiyle almaktalar. Bu kadar başıboş bu kadar düzensiz bir sektör daha mevcut mudur emin değilim. Dolandırıcılıktan sahtecilikten sabıkası olan kişilerin dahi bir kuyumcu dükkanı açıp işletebilmesine gülmek mi gerek ağlamak mı gerek bilemiyorum. Bundan en muzdarip olanların başında şüphesiz sektörde namusuyla çalışan esnaf geliyor.

Google’a “kuyumcu dolandırıcı” yazarsanız üç yüz bine yakın sonucun sayfalandığını göreceksiniz. İnsanlar hala mahalledeki, sokak arasındaki “güvenilir” buldukları kuyumculara ellerindeki altınları birikimleri paraları vererek sözüm ona ortak oluyorlar, kar payı yahut direkt oranı baştan belirleyip faiz alıyorlar. Bunların büyük bir kısmı eninde sonunda pişman oluyor ama “bade harabül Basra”, iş işten çoktan geçmiş oluyor.

Burada en büyük sorumluluk tabi ki müşterilerde. Ama devletin de bazı tedbirler alması gerekiyor. En azından yukarıda bahsi geçtiği üzere, dolandırıcılıktan sabıkası olan da kuyumculuk yapamasın değil mi?! Bunun için bir kuyumculuk kanunu şart görünüyor. Hem sektörün bazı sorunlarına çözüm olacak hem de halkı bir takım sözüm ona uyanık kişilerin gazabından koruyacak bir kuyumculuk kanununa ihtiyaç var. Tefeci gibi çalışan her köşe başında bir kuyumcu ile, milletten para altın toplayan ve ortalıktan kaybolan insanların istilasına uğramış bir kuyumculuk sektörü kaybetmeye mahkum. İnsanların altın konusunda neden bankalara inanılmaz bir teveccüh gösterdiğini kuyumcular ve sektör gerçekten çok çok iyi analiz etmelidir.

Altının çok çok önemli olduğu bizim gibi bir ülke için zıvanadan çıkmış altın sektörünü yola getirecek düzenlemelere ve esaslı bir kanuna gerçekten çok ihtiyaç var. Sektöre hak ettiği itibarın acilen kazandırılması gerekiyor…

Altın Bankacılığı, bankalar altın işini sevdiler

Geçtiğimiz yıl bir katılım bankası ile başlayan ve şimdilerde birçok banka ile iyice ivme kazanan altın toplama işi dünyada bir ilk. Altın tasarrufunun yüksek olduğu dünyadaki diğer bazı ülkelerin de şu aşamada incelediği ve ilgilendiği bu sistemde sürecin içindeki herkes sonuçtan memnun görünüyor. Tasarrufların ekonomiye dâhil olmasından, Merkez Bankası’nın altın rezervlerinin artmasından devlet memnun; altınları alarak bilançolarını güçlendiren ve likidite sağlayan, bu altınları zorunlu karşılık olarak TL yerine Merkez Bankası’na vererek maliyetlerini düşüren bankalar memnun; vergi vs olmaksızın altınlarını bankacılık sistemine dâhil eden ve altınlarını güvenli bir yere nakleden tasarruf sahipleri memnun…

Bankalardaki altın hesaplara olan talep o kadar artarak ilerliyor ki 2010 sonunda bankalarda 2,5 milyar TL’lik altın varken bugün bu rakam 16 milyar TL’ye dayandı. Onca teşvik ve reklama rağmen aynı zaman aralığında Bireysel Emeklilik Sistemi’ndeki katkı payları toplamı ise 9,5 milyar TL’den 15 milyar TL’ye gelebildi. Devletin altın konusunda, tamamen kayıt altında çalışan finansal sistemin önünü açıp altın konusundaki olumlu tavrını devam ettirmesi durumunda çok çok daha yüksek rakamları göreceğiz. Altınların finansal sisteme dâhil olmasıyla Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın da altın rezervleri tarihin en yüksek, rekor seviyesini gördü. En güncel Aralık ayı rezerv verilerine göre 8 bin ton ile Amerika Birleşik Devletleri’nin en üstte olduğu listede 320 ton ile dünyada en çok altın rezervi olan 15. ülke konumundayız. (Dünya Altın Konseyi)

Altın bankacılığının ivmelenmesiyle konuya önem veren bankalar altın bankacılığı birimleri kurarak altın konusunda iyice uzmanlaşmaktalar. Altın bankacılığı birimi kuran ve kaliteli bir ekiple yeni ürünler çıkaran, mevcut ürünlerini iyi yöneten bankaların bu işten çok kazançlı çıkacağı muhakkak.

Şu an altın toplayan 8 banka mevcut. En az 3-4 bankanın daha bir iki ay içerisinde altın toplama faaliyetlerine başlayacağı tahmin ediliyor. Kişinin altın hesabındaki altınlarını, başka bir bankada açtıracağı altın hesabına transferinin de hayata geçirilmesi, bankalar arasındaki altın rekabetini arttıracaktır. Bu da sanıyorum önümüzdeki yıl içinde hayata geçmiş olacaktır.

Yılbaşından Eylül sonuna kadar olan 9 aylık süreçte bankaların altın performansına baktığımızda Akbank, Vakıfbank ve Ziraat’in kıymetli maden depo hesapları açmaya başladığını görüyoruz. Böylece ING hariç altın hesaplara kayıtsız duran banka kalmamış oluyor. Bankalardaki 16 Milyar TL’lik altının neredeyse yarısı sadece İş Bankası, Garanti ve Kuveyt Türk’te. Altınını en çok arttıran bankalar ise 200 milyon TL’lik altınla Bank Asya ve 125 Milyon TL’lik altın artışıyla Denizbank. Bankalardaki altın miktarı artışlarındaki kur etkisini sıfırlayarak bakarsak reel altın miktarını arttırabilen bankaların sırasıyla Denizbank, Bank Asya, Finansbank ve İş Bankası ile sınırlı kaldığını görüyoruz. Aynı dönemde Garanti Bankası’ndan neredeyse yarım milyar TL’lik altın çıkışı ise dikkat çekiyor. Halkbank, Yapı Kredi, Şekerbank, Türkiye Finans, HSBC ve Albaraka da toplamda 760 milyon TL’lik altın kaybederek düşüş yaşadılar.

Bankalar ve devlet vahim hatalar yapmadıkları müddetçe altınların ekonomiye dâhil olması ve altın tasarrufların finansal sistem içerisinde değerlendirilmesine ilgi devam edecektir.

Katılım Bankaları, gidecek çok yol var...

Türk bankacılık sisteminin (aktif) büyüklüğü 1,3 trilyon TL’ye yaklaştı. 31 mevduat bankası, 13 yatırım bankası ve 4 katılım bankası olmak üzere toplam 48 bankanın faaliyet gösterdiği bir sektör. Katılım bankalarının bankacılık sektörü içerisindeki payı Eylül sonu itibarıyla yüzde 4,79 oldu (aktif payları) Mevduatta yüzde 6,13 ve kredilerde yüzde 6,05 ile bilanço büyüklüğü anlamındaki paylarından daha fazla paya sahipler sektörde. Buna karşın net kardaki payları ise sadece yüzde 4,21.

Katılım bankacılığının dünya bankacılık literatüründeki karşılığı aslında “islamic banking”, islami bankacılık. Ülkemizde, içinde “islami” kelimesi geçen çoğu şeye hatırı sayılır bir tepki oluşması nedeniyle sanıyorum, isimleri katılım bankası olarak 2006 yılında düzenlenmiştir. Öncesinde “Özel Finans Kurumu” statüsündeydiler.

Bu katılım bankaları hangileri, sahipleri kimlerdir.. Hali hazırda faaliyette dört katılım bankası mevcut. Remzi Gür beşinci katılım bankasıyla sektöre girmek için uzun zamandır hazırlık yapıyordu ama BDDK’nın onay vermemesi yüzünden son anda bu gerçekleşmedi. Faaliyetteki katılım bankaları şunlar: Albaraka, yüzde 54’ü Bahreyn merkezli Albaraka Banking Group’un, yüzde 23’ü borsamızda, halka açık. 134 şube 2700 personel ile faaliyette. Bank Asya, banka sermayesinin yüzde 10’undan fazlasını elinde bulunduran grup ya da kişi yok. 230 şube ve 5 bin personelle faaliyette. Kuveyt Türk, yüzde 71’i Kuveyt devletinin, yüzde 19’u Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün. 221 şube ve 3850 personelle faaliyette. Türkiye Finans, yüzde 65’i Suudi Arabistan’ın ilk ve en büyük bankası The National Commercial Bank’ın, yüzde 22’si Boydak’ların ve yüzde 14’ü Ülker grubunun. 193 şube ve 3500 personelle faaliyette.

Katılım bankalarını diğer bankalardan ayıran en büyük fark nakit kredi vermeyişleri. Fatura yahut belge vb ibrazı ile satın alınacak hemen her şeyi finanse edebilirler. Malı-hizmeti sizin için satın alıp size vadeli satım yaparak bu alım satımdan kar elde ederler. Bu karı da parasını kendilerine emanet verenlerle paylaşırlar. Hemen hemen tüm bankacılık ürünlerine sahiptirler. Müşterilerinin önemli bir kısmının, faiz hassasiyetinden ziyade fiyat uygunluğu ve hizmet kalitesi nedeni ile tercih ettiklerini düşünüyorum. Her bir katılım bankasının tüm işlemlerinin yüzde yüz islami kurallara uygunluğu elbette tartışılabilir. Ancak katıksız faizli sistemle çalışan mevduat bankalarıyla aynı kefeye koyup “hiç farkları yok” demenin büyük haksızlık olduğu kanaatindeyim. Vatikan bile “islami bankacılık batı bankalarının krizden çıkmaları için örnek teşkil edebilir” (Bloomberg,04/03/2009) derken, bu sistemin toptan üzerini çizmek çok yanlış olur.

Katılım bankalarının performanslarını mevduat bankalarıyla karşılaştırırsak.. Katılım bankalarının şube başına kredi riski 66 milyon TL iken mevduat bankalarında bu meblağ 71 milyon TL. Katılım bankalarındaki mevduat şube başına 62 milyon TL iken mevduat bankalarındaki para şube başına 70 milyon TL. Katılım bankalarındaki paranın yüzde 32’si 1milyon TL üzeri blok para iken mevduat bankalarındaki paranın yüzde 48’i 1 milyon TL üzeri paralardan oluşuyor. Katılım bankaları daha parçalı, tabana yaygın mevduat sahipleri olarak öne çıkıyor. Katılım bankalarındaki mevduatın yüzde 21’i vadesiz mevduat iken mevduat bankalarındaki paranın yüzde 17’si vadesiz mevduat. Katılım bankaları topladığı 100 TL mevduata karşın 106 TL kredi vermiş, mevduat bankaları ise 101 TL (dış kaynaklarla mevduatın üzerinde kredi kullandırımı söz konusu). Kredilerdeki batık oranı katılım bankalarında yüzde 3,12 iken bu oran mevduat bankalarında yüzde 3,01. Katılım bankaları 100 TL’lik özkaynak karşılığı 11,59 TL net kar elde ederlerken mevduat bankaları 12,25 TL net kar elde etmişler. (Tüm bu veriler Eylül 2012 sonu itibarıyla, BDDK)

Sektörden aldıkları pay çok sınırlı da olsa mevcut şube sayılarıyla dahi mevduat bankalarıyla şube başı performans anlamında başa baş faaliyet göstermekteler. Ağırlıklı olarak reel sektörle ortak çalışıp diğerlerine göre oldukça etik bankacılık yapmalarına ilaveten gösterdikleri performans bence takdire şayandır. Şube ağlarını arttırabilirlerse ve bankalardan bezmiş geniş kitleye kendilerini anlatabilirlerse daha gidecek çok yolları var.